30 Ağustos 2007 Perşembe

Doğankaya İlköğretim Okulu'na Kitap Yardımı


“ Öğretmenler yeni nesil sizlerin eseri olacaktır. ”

Türkiye Devleti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal’in şu eşsiz vecizesi ile ortaya atılan düşünce; bir öğretmenin neler yapabileceğini ortaya koymaya yetecektir.

Türk milletinin evlatlarından birçok beklentisi olan Türk milliyetçilerinin öğretmenlere duyduğu derin sevgi ve muhabbete dayanarak Doğankaya İlköğretim Okulu olarak siz değerli arkadaşlarımıza başvurmakla engelleri aşacağımız kanaatine varmış bulunmaktayız.

Doğankaya İlköğretim Okulu’ndaki bulunmakta olan Kütüphanemizi genişletmek ve okulumuzda eğitim alan öğrencilerimize destek olmak, onlara daha fazla imkan sunmak için siz değerli arkadaşlarımızın desteklerini beklemekte olduğumuzu belirtmek isteriz.

Sizlerden beklediğimiz duyarlılık içerisinde bir okul kütüphanesinde öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikteki Ansiklopedi, Masal, Hikaye, Roman ve Araştırma kitaplarına ihtiyacımız olduğunu belirtiyoruz.

Bu konuda sizlerden gelecek yardımları beklemekte olan onlarca öğrencinin geleceğini, umutlarını ve yarım bırakmayacağınız gönülden inanıyoruz.

İrtibat:

Doğankaya İlköğretim Okulu

Türkçe Öğretmeni

Ahmet DİKTERE

0536 452 07 39

Adres : Doğankaya İlköğretim Okulu
Düzköy / Trabzon

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Türkeş Düşmanlığının Sebebi

Türkeş Düşmanlığının Sebebi - Necdet Sevinç

40 yıldan beri kullandıkları psikolojik savaşın kimyasal silahlarını ellerine alıp, mevzilerine yerleştiler.
Ve başladılar ateşe:
- Alparslan Türkeş gladyonun uzantısıdır!
- Yani?
- Yani Amerikalılar adına çalışmıştır!
Estağfurullaahh.
Biz 40 yıldan beri bu iftiraya cevap verir dururuz. Rahmetle yadettiğimiz Alparslan Türkeş'in, değil, -haşa- Amerikan gizli servislerinin adamı olmak, Amerikan gizli servisleri tarafından siyasi hayattan tasfiye edilmek istendiğini de yazar dururuz.
Fakat düşman propagandasının maksadı Türk milliyetçi hareketi hakkında şüphe uyandırmak, MHP'ye ve MHP'lilere duyulan güveni sarsmak olduğu için, emperyalizmin piyonları da kendilerine öğretilen palavraları sallar dururlar.
Bugün size; tam 5 yıl boyunca iki ülkede, iki ayrı bankanın kasasında muhafaza edilen, Amerikan makamlarının Türkeş'ten duydukları rahatsızlıkla ilgili bir istihbarat raporundan bahsetmek istiyorum.
Polis hikayesi falan değil ama polis hikayesi gibi. Ve gerçek!
Yıl 1971. Atina'nın Kavuri semtinde oturmakta olan Dorothy Chappman adında bir İngiliz kadın vardır. Bu kadın gazeteci, bir gün, arkadaşı olan bir İngiliz gencine 'öldürülmekten korktuğunu' söyler.
- 'Beni öldürecekler' der. 'Ah şu üzerimdeki yükten bir kurtulabilsem'
Kadının 'yük' dediği bir zarftır. Zarfı arkadaşına uzatır:
- Al şu zarfı, incele. Bunu ve diğerlerini Türkler'e teslim edeceğim. Güvendikleri devleti tanısınlar!
İngiliz genç, ertesi gün kadın gazetecinin öldürüldüğünü duyunca derhal Yunanistan'ı terk eder. Elindeki zarfı Türk makamlarına ulaştırır.
Türk makamları, Dorothy Chappman dosyasının 'esrarengiz bir ölüm' kaydıyla kapatıldığını, çevreye de kadının Türk casusu olduğuna dair söylentiler yayıldığını tespit ederler. Ama gerçekte bu zavallı İngiliz'in Türk istihbaratıyla hiçbir ilişkisi yoktur.
Türk makamlarına ulaştırılan zarfın içinde iki belge vardır. Üzerinde de 'çok gizli, yabancılara verilemez' işareti.
Washington'daki Ordu İstihbarat Başkanlığı'nda görevli Kurmay Albay Charles J. Denholm'un imzasını taşıyan ilk belge, 20 Ocak 1961 tarihinde tanzim edilmiştir ve Amerika'nın Ankara Büyükelçiliği'ndeki Asker” Ataşe Albay Martin L. Green'e hitaben yazılmıştır. 'Bosphorus meselesiyle ilgili haberlere önem verilmesi' istenen bu belge ile ilgili fazla malumata sahip değiliz.
21 Mayıs 1963 tarihli, 6 paragraftan oluşan ikinci gizli belgede ise 'NATO'ya karşı düşüncelerini ortaya koyduğundan ve Nasır gibi tarafsız bir Türkiye'yi savunduğundan' bahisle Türkeş'e 'dikkat' çekilmektedir.
5 Ocak 1966'da, yine 'çok gizli' işaretli bir zarfla E.M. isimli bir Amerikalı tarafından Ankara'daki Amerikan Asker” Ataşesi Albay Dickson'a gönderilen raporda da, 'durumun düzeltilebilmesi için tasfiye edilmesi istenen' 50 kişiden biri Türkeş'tir!
Şu şartlar altında Türkeş'i tasfiye edemeyenlerin, Bozkurtlar'ı katlederek, Türkmen Başbuğu'na engel olmaya çalıştıklarını söylemek, herhalde yanlış olmayacaktır.

Ülkü Ocakları Üzerine Konuşanlar

Olay ve olguları algılayıp, yorumlayıp, anlamlandırma öncelik ve sonralık hassasiyetine bağlı olmalıdır.

Öncelik ve sonralık olgusunu idrakte referanslaştırmayanlar, zihinsel algı kanallarını açık alan tasarrufunda genel hizmet sektörüne kiraya vermiş durumundadırlar.

Bu tipler genellikle kanaatten ziyade bilgiyle hareket ederler.

Bilginin dezenformasyon (yanıltma-haber) boyutu bu tipleri muhatap kabul eder.

Zihinsel kanalları açık alan tasarrufuna hizmete amade olanlar, enformasyonun bu muhataplığına sazan yazılıp, yalan, yanlış, kasti, aktarımlarını ağızlarına dolayıp gündeme katarak birilerinin değirmenine su taşırlar…

Böylece değirmende başkalarının hasadı işlenip sunumlaşır.

Kapitalizmin yeni hizmet sektörü kişi ve kurumları böyle maniple ederek, asıl olması gereken yerden uzaklaştırarak aslı astarı olmayan mevzular geyiği yapmaktadır. Geyik mevzuları ciddiyet sosuyla süslemek abartısı taktik ve yönelim acısından hafıza mekânlarının kapsayıcılığını daraltmak niyeti taşır. Türk Milliyetçilerinin hafıza mekânları MHP ve Ülkü Ocakları’dır.

Türk Milletinin varlığına ve bekasına iman etmiş, imanını iradeyle tercihleştirmiş, tercihini teklifle ilişkilendirip, misyonla bütünleştirmiş disipline yapı ilgi ve alakası bir yerli olmanın mensubiyet şuurudur. Dolayısıyla bir yerli olmak ve bir yerli referansıyla konuşmak, “o” yerin yükümlülüğüne riayet etmeyi gerektirir. Riayet’e bağlı kalmak duruşu meşrulaştırır.

Etmeyenler meşruiyetini yitirir. Buradaki meramı ifademiz kapsam içi ve kapsam dışı muhataplıktır.

Kapsam içinde kalanlar(öyle olduğuna inananlar) öncelik ve sonralık anlam ve mahiyetini içerisi ve dışarısı olgusuyla bilip anlamak zorunluluğundadırlar.

İçerisinin namahremi dışarıya kapalıdır.

Kapalılığı ulu orta mevzusu kılıp gereken hassasiyeti göstermeyenler, o hareketin mümini değil münafığıdırlar. Dolayısıyla bunlar misyoncu değil komisyoncu statüsündedirler. Komisyoncu kendinin bir kazanması için sahibinin iflas etmesine rıza gösteren kurnazdır.

Komisyoncu kurnazlar başka niyetlerle gündeme Ülkü Ocakları’nın kapatılacağına dair dezenformasyon haberler yaymaktadırlar.

Bunun delili olarak da kendilerince bir takım olumsuzlukları sıralamaktadırlar.

İşaret olarak da tamamen kriminal iştigaliyetleri sergileyerek suçlu tip patolojisiyle koskoca bir hareketi zan altında bırakmaktadırlar…

Bunların mantığına göre hareket edilince ortaya telafisi imkansız durumlar ortaya çıkar.

Üç beş kişi, suçlu ya da değil (art niyetli oluşlar malumuz) kasti olarak gözaltına alındı diye bir camia konkorto ilan edemez.

Her gün gazeteler, televizyonlar akla hayale gelmeyen suçlarla ilgili gündeme binlerce haber taşımaktadır. Ve bunlar aile yapılarıyla ilgilidir, alakalıdır.

Ama kimse çıkıp da Türk aile yapısı misyonunu tamamlamıştır, kapatılmalıdır demiyor.

Ülkü Ocakları, kimliğimizin, kişiliğimizin, şahsiyetimizin oluşmasına vesile olmuş sosyalleşmemizin temel referansıdır…

Hala da Türk gençlerinin sosyalleşmesine vesile olan misyonunu devam ettirmektedir.

Birileri lay lay lom muhabbetlerle orda burada sürtüp sürüleşmenin sürü psikolojisyle yaşamaya devam ederken, Ülkü Ocakları’nda Türk Milletinin asil evlatları Bozkurt duruşuyla misyon mücadelesi vermektedirler…

Tabi ki, dünyanın hiçbir yerinde ideolojik hareketler muarızları tarafından olumlu yönleriyle adlandırılıp, değerlendirilmezler.

Ortak tasavvur, ortak lisan, okuma, yorumlama ve anlamlandırmada öncelik ve sonralığını bir yerli olmanın hukukuyla temellendirir.

Oralıyken buralı gibi konuşanlar hukuk sahibi olmadıkları için adalet olgusunu da raf bezi sanmaktadırlar. “İnsaf dinin yarısıdır” hadisi şerifi hükmünce insafsızlık edenler, cüzdan muhabbetinde böyle bir bühtanda bulunarak, birilerine hizmette iyi iş çıkarma hevesindedirler.

Bayat iştigaliyetler iddiasıdır; Ülkü Ocakları’nın Devlet Bahçeli tarafından kapatılacağı yargısı ve bilgi aktarımı… Buram, buram da manüplasyon kokmaktadır.

Böyle bir bilgi, ilgi ve alakasıyla zihnini meşgul edenlerin hafızaları cenabetleşmiştir, süratle gusül abdesti alıp, zihinlerini temizlemeleri gerekir. Okkalı baba sözümüzü tekrarlarsak;

”Ülkü Ocakları’nı kapatma düşüncesi Nuh tufanı gerektirir.

Sahi Türk Milletinin temel direği ve temel harcı olan Türk aile yapısını içinde bulunduğu vahameti niye görüp endişeye kapılarak çözüm üretmeye çalışmıyorsunuz.

Yoksa o kaynağı kurutanlar kanallar üzerine gündem oluşturup komisyonculuk hizmetinizi bu alan (Ülkü Ocakları) tasarrufuna mı yöneltti? Hani hassasiyetiniz adına konuşmuş imasıyla gündem sazanı olup, polis kayıtlarıyla olgu okuması yapıyorsunuz ya…

Komisyoncular, misyon okumasını maaş bordosuyla tasarruflaştırdıkları için hak, hukuk, adalet, vicdan, hatıra ve hafıza kaydını malum yer arşivlerine göre tahlil ederler.

Oysa her hatıranın bir realitesi vardır.

İşte hatıralarımız realitesi adına biz hep buralıyız ve buralı kalmaya devam edeceğiz.

İşinize bakın işinize…

Alişan SATILMIŞ

26 Ağustos 2007 Pazar

Aslında Çok Şeydir Türk Olmak

Aslında çok şeydir, Türk olmak.
Türk olmak, Osmanlı'nın borcunu ödemektir. Hovarda babanın borçlayaşayan evladı gibi. Kosova'da ve Bosna'da, Batı Trakya'da veMakedonya'da bilmem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir.
Türk olmak Kıbrıs'ta, Hocalı'da, Anadolu'da ve Balkanlar'da soykırımauğrayıp, yapmadığın soykırımla suçlanmaktır. Türk olmak faşist olmaktır,vatanına, yurduna, tarihine sahip çıktığınca. Türk olmak demokrat veçağdaş olmaktır, vatanına, yurduna, tarihine sahip çıkmadığınca.
Türk olmak lisanının Avrupa'da yasaklanmasıdır ve yine Türk olmakkendini anlatamamaktır.
Avrupa'da hor görülmek Türk olmaktır, ataların bir sürü asır önceViyana'yı kuşattığı için ve hoş görülmemektir, sadece kuşatıp; Napolyongibi bütün Viyana'yı yakmadığın için.
Türk olmak Selanik'te Pontus Anıtı'nın, Viyana'da çiğnenen yeniçeriminberinin ve Malta'da papazın üzerine bastığı Türk bayrağı heykelininönünden geçmektir.
Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir. Üç kıtadan dönüp, bir küçükyarımadada misafir muamelesi görmektir. Sayısız imparatorluk kurmak Türkolmaktır, aynı zamanda sayısız imparatorluk yıkmak da Türk olmaktır.
Arabaya koşulan ilk atın vatanında, ilk yazılı antlaşmanın imzalandığıyurtta, yazının bulunduğu, paranın icad edildiği her metrekaresindenbereket fışkıran bu yurtta, kalkınmak için yabancı sermaye beklemektir.
Türk olmak; Troya'dan bu yana, Sümer'den bu yana serpilerek gelse de,tarihten eski bu topraklarda, bütün zamandan damıtılarak gelen yüksekdeğerlerine rağmen, bir haftalık hafıza ile yaşamaktır.
Doğu Roma'yı da Batı Roma'yı da yıkıp, yeni Roma olan AB'ye girmeyeçalışmaktır Türk olmak. Türk olmak, Mostar'da köprüdür, Kerkük'tekaledir, İstanbul'da Kızkulesi'dir, Anadolu'da buğdaydır, Çukurova'dapamuktur, Ege'de tütün, Karadeniz'de fındık, Trakya'da ayçiçeğidir.
Türk olmak Çanakkale'de ölmektir. Çanakkale'de ölmeden önce düşmana suvermektir, onun yaralısını sırtında kendi hastanene taşımaktır.
Düşmanın ardından rahmet okumak, kanlından helallik almaktır. Sabahlarıodana rahmet dolsun diye, camı açmaktır. Kar yağdığında kayak yapmayıdeğil, evsizleri düşünmektir. Balkon köşesine kuşlar için, kışın ekmekkırıntısı, yazın su koymaktır. Yağmura rahmet, kara bereket diye bakmaktır.
Türk olmak, harap bir ülkede, zengin ülkelerin müstemlekeliğini reddedip,tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile, paylaşacak ve sahiplenecek tekvarlığı fakirlik olmasına rağmen, yedi düvele meydan okumaktır.
Türk olmak askere davul-zurna ile uğurlanmaktır, belki de dönmeyeceğinibilerek. Türk olmak, annenin ardından "bir oğlum daha olsun, onu dagöndereceğim" demesidir. Babanın gözyaşlarını tutarak, tabutuna son kezdokunurken "vatan sağ olsun" demesidir.
Türk olmak "Türk çayında radyasyon olmaz" yalanları ile, "gusül abdestialana aids bulaşmaz" dolanları ile yaşamaktır. Her hükümetin enkazdevraldığı, ama asla ardında enkaz bırakmadığı ülkede olmaktır.
Türk olmak, ecdadın yaşadığı kıtlıktan dolayı, çayın yanında gelenşekerden fazla olanı garsona geri vermektir. Aynı nedenle Türk olmak,yemeği ziyan etmekten korkmaktır. Göz hakkına, diş kirasına saygıdırTürk olmak. Evindeki bir kap aşın yarısını tanrı misafirine vermektir.Kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır Türk olmak.
Türk olmak, milli maçta ağlamaktır. Ayhan Işık'a, Belgin Doruk'a âşıkolmaktır. Türk olmak, aşkını ölesiye sevmektir. Aşkı için ölmektir,öldürmektir. Sevdiceğinin elini bir tez tutamadan, toprağa girmektir.
En güzel aşk şiirlerini yüreğinde hissetmektir. Eşkıyaya türküyakmaktır, Türk olmak. Milletine sövmektir, ama başkasınasövdürmemektir, Türk olmak. Türk olmak Yunus'u bilmektir, Aşık Veysel'isevmektir. Mevlana'yı, Hacı Bektaş-ı Veli'yi ve Hoca Yesevî -tek birsatırını okumasa da- yüreğinde taşımaktır.
Türk olmak, saz çaldığında, ney üflendiğinde, kös dövüldüğünde ve kavalçaldığında, yüreğinin derinlerinde bir sızı sezmektir, bir de YemenTürküsü'nde...
Hayatın sana verdiklerine "nasip", vermediklerine "kısmet" demektir. Herişin "hayırlısına" inanmaktır ve "feleğe" küfretmektir ve ağlamamak içinçok gülmekten çekinmektir.
Türk olmak, Asya'da batılı, Avrupa'da doğulu diye tepki görmektir. Irksözünü bilmeden yaşamak, yaradılanı Yaradandan ötürü sevmektir.
Magazin programları ile dizilerin arasına sıkışsa da, silkinipüzerindeki ölü toprağını atabilmektir. Türk olmak, mahalle maçı içinaynı saatte, on kişi buluşamazken, milyon kişinin bir araya gelmesidir.Tavla oynarken bile kavga ederken, milyon kişinin kavga etmeden gösteriyapabilmesidir.
Türk olmak, buhran zamanında Arjantin'de de mağazalar yağmalanırken,daha ağır buhranda sorumlusuna en ağır cezayı tek bir cam kırmadansandıkta kesmektir.
Türk olmak en zayıf gününde bile dünyaya meydan okumak, en dertligününde bile her ufunetin bir şafakta biteceğini bilerek tevekkülgöstermektir.
Zor iştir Türk olmak. Türk olmak Anadolu'da her düşen yağmur damlasınahamdetmek, her çıkan başak için şükretmektir. Türk olmak, medeniyetlermezarlığı Anadolu'da dik durabilmektir.
Söz konusu yazı, gazeteci yazar Kıvanç Galip Över'e aittir. Bilginize

24 Ağustos 2007 Cuma

Olumlu Düşünmek

Hayat bir aynadır. Siz ona gülümserseniz, o da size gülümser.

Yaşamını iyileştirmek isteyen herkes ilk önce olumlu düşünmeyi öğrenmelidir. Çünkü, düşünceler inançları, inançlar davranışları, davranışlar da çevre ile etkileşimi belirler.

Zihni sağlıklı olanların, bedenleri de daha sağlıklı olur. Dolayısıyla, olumlu düşünce hayatın kalitesini ve süresini de artırır.

Olumlu düşünce yeteneği öğrenilebilecek bir yetenektir. Bu yeteneği geliştirmek için başkalarının deneyimlerinden faydalanmak etkili bir ilk adım olur. Dolayısıyla, çevredeki iyimser insanları belirleyip, onları örnek almak olumlu düşünce yeteneğini geliştirmeye yardımcı olur.

Olumlu düşünme yeteneğini kazanmak için insan öncelikle kendisiyle barışık olmalıdır. Bunun için düşüncenin, söylemlerin ve eylemlerin tutarlı olması gereğini hiç unutmamalıyız. Bu tutarlılık gösterilmediğinde hem toplumun güveni yitirilir, hem de insanın iç huzuru zedelenir.

En acımasız kritiği insanlar çoğu zaman kendileri yaparlar. Hatasız kul olmaz. Yapılan hataları eleştirmek yerine, kendini geliştirme fırsatı olarak görmek daha yapıcı sonuçlar verir. Olumlu düşünmek, hataları reddetmek değil, onları birer iyileştirme fırsatı olarak görmek demektir. Olumlu düşünmek, hataların bir daha ki sefer nasıl önlenebileceğini düşünmek ve bunun için plan yapmaktır.

Bu yaklaşımı çevrenizdekiler için de uygulamak, insanların sizinle daha olumlu bir etkileşim kurabilmesine yardımcı olur. Bir adada tek başına yaşamanın güçlüğünü göz önüne getirdiğimizde çevremizle etkileşimin hayatımızın ne kadar önemli bir parçası olduğunu daha iyi anlarız. Bu etkileşimin kalitesini artırmak, hayat kalitemizin de artırılmasına yardımcı olur.

Olumlu düşünebilmek için cümlelerinizden olumsuz kelimeleri silmeye çalışın. Bu yaklaşım, her olayın olumlu yönlerini görebilme yeteneğini
geliştirmeye de yardımcı olur. Çünkü kelimeler, düşünceyi ve inançları tetikler.

Hayata yaklaşımda sorumluluk almak, ancak esnek bir yaklaşımı benimsemek olumlu yaşam için önemli bir girdidir. Hayatta ulaşmak istediklerimizin kendiliğinden gelmeyeceğini, geleceği şekillendirmek için bugünden çaba gösterilmesi gerektiğini kavramalıyız. Ancak, geleceği şekillendirmenin, geleceği belirlemek manasına gelmediğini de anlamalıyız.

Dolayısıyla, zihinsel açıdan sağlıklı olabilmek için gerçekleri kabullenmeyi de öğrenmek gerekir. Ancak, gerçekleri kabullenmek, onlara boyun eğmek demek değildir. Önemli olan gerçekleri görmek ve onlardan değiştirebilecek olduklarımız için yapıcı eylemlerde bulunmaktır.

Olumlu düşünmek ve olumlu yaşamak için insan kendine ve çevresine güvenmelidir. Hayatı sadece onu değiştirebileceğine inananlar iyileştirir. Kendine ve çevresine güvenen, inançlı ve azimli insanlar hayatın kalitesini geliştirir, kendileri ve çevreleri için mutluluk kaynağı olur.

Dünyada iki büyük güç vardır: biri korku, diğer ise inançtır. Olumlu düşünebilmek için insanın korkularını da yenmesi gerekir. Korkuları yenmenin en etkili aracı ise inançtır.

Tanrıya inanmak hayatta değiştiremediklerimiz karşısında iç huzuru bulabilmeyi sağlar. Değiştirmek istedikleriniz için elinizden gelen çabayı gösterdikten sonra hayırlı br sonuç beklentisiyle tanrıya havale etmek stresi azaltır ve daha sağlıklı bir hayat yaşamaya fırsat tanır.

Düzenli olarak fiziksel ve ruhsal egzersiz yapmak insanda olumlu düşünceyi, sağlıklı ve dengeli yaşamı geliştirir.

Yaşam ulaşılan sonuçlar değil, istenilene ulaşmak için yürüttüğümüz süreçtir. Bu süreçte bilinçli çaba göstermek, tutarlı olmak, çevremize güven vermek ulaşılan sonuçlardan çok daha büyük mutluluk kaynağıdır.

Bu süreçte en önemli ve kalıcı kazanımlardan biri de elde edilen sonuçlar değil, öğrenimlerdir. Öğrenmek için sürekli bir çaba göstermek gelişmenin temelidir. Bu çaba gerçekleri kabullenme ve aynı zamanda onları değiştirme gücünü kazanmak için faydalıdır.

Yaptığı işe inançla sarılan kişiler büyük bir coşku ile çalışırlar. Bu coşku onları başarıya ve olumlu etki yapmaya taşır. Bu nedenle insanın sevdiği konulara eğilmesi büyük önem taşır.

Hayatta en demokratik olarak dağıtılmış kaynak zamandır. Herkes için gün 24 saattir. Zamanı iyi kullanmak ve ileride değişmesini istedikleriniz için önceden adımlar atacak cesaret ve uzak görüşlülüğü göstermek insanın olumlu düşünce yeteneğini de geliştirir.

Olumlu düşüncenin temelinde sevgi yatar. Olumlu düşünebilmek için insanları sevmek, onlara bir şeyler kazandırabilmenin heyecanını yaşamak gerekir. Kendini iyi hissetmenin yolu, içten bir duyguyla başkalarına yardım edebilmektir.

Hayatta iki değer var ki, paylaştıkça artıyor: sevgi ve bilgi. Sevgisini ve bilgisini paylaşan insanlar en büyük zenginliğe kavuşan insanlardır.
Hayatta mutluluk olumlu düşünce ile başlar, olumlu söylem ve eylemlerle gelişir, paylaşılan sevgi ve bilgiyle doruğa erişir.

Dr. Yılmaz Argüden

23 Ağustos 2007 Perşembe

İran, PKK'yı Allah adına vuracak



İRAN İslam Cumhuriyeti Ordusu, PKK'lı teröristlere karşı mücadelesini sürdürürken, helikopterlerle sınır bölgelerindeki köylere attığı ‘Büyük Allah adına’ başlığını taşıyan ilanlarda, karadan ve havadan operasyon düzenleneceğini belirtti

İRAN İslam Cumhuriyeti Ordusu, kendi topraklarında PJAK adıyla yuvalanan PKK'lı teröristlere karşı mücadelesini sürdürürken, helikopterlerle sınır bölgelerindeki köylere attığı ‘Büyük Allah adına’ başlığını taşıyan ilanlarda, karadan ve havadan operasyon düzenleneceğini, sivil halkın köyleri boşaltmasını istedi. Sınırdaki 30 köyün başaltıldığı, köylülerin Ranya ve Diana kasabalarına sığındığı belirtilirken, Irak hükümetinin de olasın İran Ordusu saldırılarına karşı önlem aldığı kaydedildi.
DHA’nın İran sınırındaki gelişmelerle ilgili yerel kaynaklardan edindiği bilgilere göre, PKK’nın İran’daki uzantısı olarak bilinen PJAK'ın (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) İran topraklarında saldırılar düzenlemesi, İran İslam Cumhuriyeti Ordusu'nu harekete geçirdi.
Sınır kesimini oluşturan ve PKK kamplarının bulunduğu Kandil Dağı ile Hacıümran, Sedekan, Hinerke bölgeleri, İran Ordusu tarafından iki haftadır sürekli bombalanıyor. İran topraklarındaki PJAK’lılar İran ordu güçlerinin dikkatini dağıtmak amacıyla sürekli eylem düzenliyor. İran Ordusu ise kendi sınır kesiminde bulunan irili ufaklı PKK kamplarını ortadan kaldırmak için büyük bir kara harekatına hazırlanıyor. İran’ın karadan başlatacağı operasyonda Kandil, Hacıümran bölgesinin yanı sıra sınır kesiminde yer alan Haci İbrahim Kalesi, Badinavi, Berdunaz, Mergevan, Direjjanvan, Serpay, Lolan, Mergemir, Birme, Çayesor, Kendal Savre Perkora alanlarını kuşatacağı ve buradaki PKK’lıları etkisiz hale getirmeye çalışacağı kaydedildi.
ABD İŞBİRLİKÇİLERİNİ VURACAKLAR
Son bir haftadır sınır kesimini uzun menzilli havan toplarıyla bombalayan İran Ordusu tarafından helikopterlerle sınır kesimindeki köylere atılan uyarı ilanlarında ise olası bir kara operasyonunun an meselesi olduğu dile getirildi.
İran askerleri tarafından helikopterlerden atılan ve ‘Büyük Allah adına’ başlığı taşıyan ilanlarda şöyle denildi:
“‘Şerefli ve kahraman Irak Kürdistan halkı, İran İslam Cumhuriyeti, katil Saddam döneminde dahi her zaman Irak Kürdistan halkının kardeşi ve ülkemiz de sizlerin sığınak mevzisi olmuştur. Şimdi de başta Amerika olmak üzere birçok büyük dünya devleti, Kandil ve civarına ajan ve işbirlikçi göndererek sınırlar üzerinde güvenlik ve asayişi ayaklar altına almak istiyorlar. Sadece sınırın diğer tarafından değil, zira sınırın bu tarafında da bölge halkına zor ve zulüm uyguluyorlar. Amerikan’ın istemi üzerine plan ve çeteciliği geliştiriyorlar. İran İslam Cumhuriyeti de bu planlara karşı güvenlik ve istikrarın sağlanması için bunların bulunduğu bölgeleri bombalamaktadır. Sınırlar üzerinde güvenlik ve istikrarın sağlanması için sizlerden yardım talep ediyoruz. Sınırdaki halka, bunlara karşı havadan ve karadan operasyon başlatmamızın an meselesi olduğunu bildiriyoruz. Can güvenliğiniz için bölgeyi bir an önce boşaltmanızı istiyoruz.''
ABD İRAN SINIRINDAKİ HAREKETLİLİĞİ GÖZLÜYOR
İran’ın helikopterlerden attığı bu el ilanlarından sonra sınır kesimindeki yaklaşık 30 köyün iki ateş arasında kalmamak için boşaldığı belirtildi. Köylerini terk edenlerin Kandil Dağı'nın alt kesiminde yer alan Ranya ve Diana kasabaları ile bu kasabalara bağlı köylere yerleştikleri kaydediliyor. İran’ın hava ve karadan operasyon düzenleyeceği tehditlerini dikkate alan yerel Kürt hükümeti de sınır kesimine güç yığarak hazırlık yapıyor, insani yardım timlerini 24 saat tetikte tutuyor.
İran’ın olası bir sınır ötesi harekatı düzenlemesi halinde, Türkiye’nin de Kuzey Irak’a girelibeleceğiyle ilgili olasılıklar Kuzey Iraklılar'ı endişelendiriyor. İran’ın PKK’nın üst düzey teröristlerinin yer aldığı Kandil, Hacıümran, Hınere, Hakurk alanlarına operasyon düzenlemesi halinde, buraları terk ederek Türkiye sınır kesimine dağılacak olan PKK’lı teröristlerin etkisiz hale getirilmesi için Türkiye’nin de Nazdur, Keşan, Seraniş, Serzere ve Hezil mıntıkalarından Kuzey Irak’a girebileceği vurgulanıyor.
İran ve ardından Türkiye’nin Kuzey Irak’a girebileceği ihtimallerini göz önünde bulunduran Kürtler, durumla ilgili sürekli ABD ve Irak merkezi hükümetine bilgi aktarıyor. Önceki gün Bağdat’tan Kuzey Irak’a gelen ABD’li bir grup istihbaratçı subayın da özelilkle İran sınır kesimindeki hareketlilikle ilgili incelemelerde bulunduğu belirtildi.
PKK’YA YARDIM EDEN 3 KİŞİ İDAM EDİLDİ
Talabani’nin internet sitesi Puk- Media’nın haberine göre, İran askerleri ve istihbarat birimleri tarafından bir süre önce Kuzey Irak sınır kesiminde yakalanan 13 Kürt’ten üçüne çıkarıldıkları Urmiye kentindeki mahkemede terör örgütü PKK’ya yardım ve yataklık yaptıkları gerekçesiyle idam cezası verildiği, bu üç kişinin aynı kentte idam edildiği belirtildi. Urmiye’deki mahkemenin diğer 10 kişiyle ilgili verdiği kararın ise bilinmediği kaydedildi.




Milli Egemenlik - Mustafa Kemal Atatürk

Ulu önderimiz Atatürk'ten gündeme dair anlamlı bir alıntı:
"Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa,bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk
bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir.Meclislerin öyle kararları olabilir ki,
bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir."
Mustafa Kemal Atatürk