27 Mayıs 2008 Salı

GÖRÜNEN GERÇEK

Ülküdasim, Ülkücü hareket, Türk milletinin bagrindan dogmus; herseyden önce Türk milletini yükseltme gayesini hedeflemis bir millî düsüncenin aksiyoner gücüdür.Ülkücünün fikir ve iman dünyasi Íslâm ahlâki ile Türklük suurundan beslendigi için tamamen "bizden"dir... Bizden demekle imandan fiile herseyiyle Türk demek istiyoruz. Türk olmak da "Lâ ilâhe illallah" diyerek yanli Allah'a kulluk etmek ve vatana, bayraga, ecdada, maziye bagli olmak demektir.

Bizim için dünyaya gönderilis sebebi "Allah'a kulluk" oldugu gibi, yasaminin gayesi de kiyamet kopuncaya kadar mensup oldugumuz milletle beraber hür ve serefli yasamaktir. Ülkücü dünya görüsünde insanin ömrü kendi hayatiyla sinirli degildir. Kendinden sonra yasayacak olan insanlari da düsünmek ülkücünün temel vasiflarindandir.

Nice insan verdir ki içinde yasadigi cemiyete kafasiyla degil, midesiyle; kalbiyle degil, mefaatiyle baglidir. Belki de bunun için ülkücüler, digerlerinden daha fazla çile çekiyor, daha fazla sIkIntilara ugruyor...

Çünkü onlar kendileri ile ayni dili konusan, ayni kaderi paylasan insanlara ask derecesinde baglidir... Günü yasamak ve günün içinde sekillenen meselelerle didismek yerine, ebedi kucaklayan bir fikir ve iman ikliminin adami olan ülkücüler, ferdî endiseleri asip millî tefekkür içeresinde yogrulmusutr. Ve yine bunun için ülkücüler, ülkücüler, meselelere Íslâm penceresinden Türk gözü ile bakmaktadirlar... Bu bakistir ki, dostu düsmandan ayirir; bu bakistir ki olaylari millîlik terazisinde tartar...

Sevgili ülküdasim,

Bu sözlerle bugün karsilastigimiz belaya dikkat çekmek istiyorum. 250 milyonluk Türk dünyasi üzerinde oynanan oyunlar daha öncede sahneye konmustu. Türk'ü mümkünse geldigi yere yani Orta Asya'ya sürmek, bu olmazsa Türk'ü bulujndugu yerde yani Anadolu'da tesirsiz hâle getirmek isteyen "güçler" dünyaya hakim olmalari yolunda tek büyük engelin Türkler oldugunu biliyorlardi. Çünkü onlarin akillari meselelere hiristiyan penceresinden millî bir gözle bakiyordu.

Yok olmamak isteyen milletler Türk tarihini iyi incelemelidir. Bilhassa Türkün 19 ve 20. yüzyildaki serencamini... Ne 2000 yil vatansiz ve devletsiz yasayan Yahudiler, ne de Balkan devletçikleri bir milletin millî varliginin korunmasina Türkler kadar iyi örnek olabilir. Mesela Türkler olmasaydi Sirp, Bulgar, Arnavut,Yunan güruhundan biri, birkaçi veya hepsi yok olurdu. Veya en azindan bugünkü kültür ve nüfuslarin çok çok altinda kalirlardi. Bir tarihçimizin dedigi gibi "Uluslarin en rahat ve emin dönemleri imparatorluk sinirlari içinde bulunduklari dönemdir. Tabii ki bu görüs sömürüye dayanmayan devlet yapisi için geçerölidir.

Bugün Türkler için Fatih zamani ne kadar uzaksa "hasta adam" zanmani da o kadar yakindir. Osmanli Devleti'ni kuran, yücelten ruh ne kadar Türkse ve son büyük Türk devleti olan Osmanli Devleti'nin yikilisini hazirliyanlar ne kadar Türk degilse bugün Türk Cumhuriyeti Devletini zaafa ugratmak isteyenler de o kadar Türklükten nasipsizdir.

Osmanli'yi yikan kirli ellerin sadece hiristiyan teba oldugunu söylemek gerçegi bile bile susmak olur. Müslüman uluslarin da koca cihan devletini acimasiz bir aptallikla kemirdiklerini belirtmeliyiz. Lavrensleri lanetliyerek kendimizi temize çikaramayiz. Süphesiz Lavrenslerin Osmanli-Türk devletinin yikilisinda, Íslâm karsisinda hiristiyan-batinin kazdigi kuyuya düsen müslüman-dogunun günahi benim milletimin üzerine yüklenemez... Kendi dininden olan Türk'e (Özellikle ve bilerek Osmanli demiyorum!) hristiyan Íngiliz'in topu tüfegiyle hücum ederken aslan kesilen fakat, Íngiliz Maresali Allenbi'nin yaninda görücüye çikmis gibi masum pozlar takinan Emir Faysal benim dedemmis gibi, Hicaz'a Íngiliz'i biz sokmusuz gibi, Kudüs'e Yahudi'yi biz teslim etmisiz gibi, Amerrikan çikarlarini korumak ugruna din ve soy kardeslerinin üzerine bombalari biz atmisiz gibi Türkün üzerine çullanmalari zoruma gidiyor.

Arabi severim! Allah'in yarattigi her canliyi sevdigim gibi... Lakin beni sokmak için sinsice yaklasan yilani farkedip basini ezdigim gibi de, millî varligimi yok etmek isteyenlere, kim olursa olsunlar, Türk tokadini patlatirim!

Ülküdasim,

Arap düsmanligi yapmak gibi bir gayemiz olmadigini bilirsiniz. Osmanliyi yikan unsurlarin neler oldugunu söylerken lafin ucu buraya geldi. Farkindaysan konuyla ilgili bütün yazi ve konusmalarda Emanuel Karaso, Baso Efendi gibi adamlarin adi zikredilir. Diniyle bizden olan ama, milliyeti farkli oldugu için Osmanlilik kilifini Türkü yoketmek için kullananlar pek gündeme getirilmek istenmez. Ben de bu mektupda bunlari anlatacak degilim. Önemli olan Türk devletini kimin yiktigindan, ümmetin birligini kimin dagittigindan çok bu is nasil yapildigidir. Dün Osmanliyi yikan zihniyetin bugün Türkiye'yi hedef almasidir önemli olan...
Bu zihniyetin fotografini baska bir mektupta gönderirim insallah!

Allah'a emanet ol!

Kaynak

Şehide Baştır Sazak...

Türkiye’nin kan, barut ve gözyaşıyla sancılı dönemler geçirdiği zamanlarda 2. Milliyetçi Cephe Hükümetinde Gümrük ve Tekel Bakanlığı yapmış olan eski ... MHP Gen. Bşk. Yardımcılarından Gün Sazak’ın şehit edilişinin üzerinden tam yirmi sekiz yıl geçmiştir.

Rahmetli Gün Sazak Beyin hayatından bahsetmek istiyorum. Soyadını köyünden alan Gün Sazak; 1932 yılında Eskişehir Mihalıççık ilçesinin Sazak köyünde dünyaya gelmiştir. Eski milletvekillerinden Emin Sazak’ın ortanca oğludur.

İlk orta tahsilini Eskişehirde tamamlayıp yüksek öğrenimini Amerika da ziraat üzerine yapmıştır. Köyünde değerli ve geniş arazilere sahip olan Sazaklar, bölgede sözü geçen köklü ailelerdendir. Gün Sazak, tarımın yanında inşaat sektörüne de yönelmiştir.....

O günlerden günümüze gelen Yüksel İnşaat’ta kendinin eseridir.

Üniversitelerin eğitim ve öğretim merkezleri halinde çıkıp Rus uşaklığına soyunan komünistlerin yuvası haline geldiği, ülkücülerin okullarına giremez oldukları her gün şehit verilen bir dönemde 1970 li yılların başında büyük bir feragat örneği göstererek Türk Milliyetçiliği hareketinde ki yerini almış ve MHP’ye katılmıştır. MHP’ye katıldıktan sonra bir trafik kazası geçiren Sazak ile Başbuğumuzun kendisini hastanede ziyaret etmesiyle vefatına kadar sürecek olan dostlukları başlamıştır.

MHP saflarında üzerine düşen her görevi en iyi şekilde ve layıkıyla yerine getiren Sazak, Milliyetçi camiada herkes tarafından sevilir sayılır bir şahsiyet olmuştur. Başbuğumuz alınacak bir çok kararda kendisi ile istişare etmeden karar vermez olmuştur.

2. Milliyetçi Cephe hükümeti kurulduğunda milletvekili olmadığı halde Gümrük ve Tekel Bakanlığı görevine getirilmiştir.

Ülkede anarşi ve terör almış başını yürümüş, gümrük kapılarından geçen geçene olmuştur. Gümrük kapıları adeta ülkenin içinde bulunduğu buhranlı döneme adapte olarak herkes gümrüklerde rüşvet ile elini kolunu sallaya sallaya her türlü işini yaptırır olmuştur.

Gümrük kapıları adeta han kapısı haline gelmiştir, yolgeçen hanı. Gün Sazak bakanlık görevine geldiğinde etrafında oluşturduğu bir avuç arkadaşıyla o yolgeçen hanı tabir edilen kapıları, namus kapısı haline getirmiştir. 5.5 aylık kısa bir dönemde Gümrük ve Tekel Bakanlığı zirvedeki günlerini yaşamıştır.

Bu da mafya babalarının vurguncu düzenin düzenbazlarının ekmeğini kesmiştir. Gözü dönmüş kılız komünistlerle işbirliği yapılmıştır. Vefatından önce devamlı köyüne gitmek isteyen Sazak, köyden dönüşünde evinin önünde araçtan indiği vakit eşinin ve çocuklarının gözü önünde kurşunlara hedef olmuştur.

27 Mayıs 1980 günü Gün Sazak şehit olmuştur…

Vefatından iki gün sonra Ulus’ta bulunan Hacı Bayram-ı Şerif Camiinde yüzbinlerce ülkücünün katıldığı cenaze namazından sonra doğduğu topraklara Sazak Köyüne defnedilmiştir. İlk defa Başbuğumuzun katılımıyla 1985 yılında vefat yıldönümünde mezarı başında yapılan anma töreni günümüze kadar süregelmiştir.
Devleti ve milletine hizmet etmekten şeref duyduğu milletinin ve devletinin uğruna şehit olmuştur.

Gözü dönmüş Moskof artıkları, rus ruleti oynayıp birbirlerini vurarak devrim şehidi ilan edenler, kana doymamıştır.

Ruhi Kılıçkıran’ı yurt kampusünde kurşunlayanlar, Mustafa Erol’u yurt odasında bombalayanlar, İmamoğluna, Önkuzuya, Özmene kıyanlar, Recep Haşatlıya, İlhan Darendelioğluna, İsmail Gerçeksöz’e kurşun sıkan zihniyeti bozuklar Gün Sazak’a da kıymışlardır.

Neden mi arıyorsunuz?

Nedeni apaçık ortada…

Ülkücü Hareket, devlet-i ebed müddet uğruna komünizmin önüne Türkiye’de set olmuştur. Komünizm Türkiye’de Ülkücü Hareketi aşamamıştır.

Ve bu harekete emeği geçen birçok değeri bizden almışlardır…

Gün Sazak’ şehit ederek Ülkücü Hareketi moral bozukluğuna itmek istemişlerdir, Başbuğumun çok yakın çalışma arkadaşlarından Sazak’ı şehit ederek hareketin buhrayana uğrayacağını sanmışlardır. Gün Sazak’ın vefatıyla MHP’nin maddi sıkıntılara gark olacağı zannına kapılmışlardır.

Bugün şimdi orada beraber Başbuğ Türkeş, Gün Beyim, Dündar Taşer Beyim, yanlarında şimdi Ruhi, İmamoğlu, Fikri, Velican, Mustafa Kurumahmutoğlu, Şükrü Sancak… ve nice niceleri…

Dün Turan diyenlere hayalperest diyenler, Başbuğuma yanında üç beş tane çocuk var diyenler ortada…

Ve ne gönüllere ne de meydanlara sığmayan Ülkücü Hareket de ortada…

Ve Türk Devletleri de ortada…

Moskova’da kabesi yıkılıp değişime başkalaşıma uğrayanlarda ortada…

27 Mayıs 2007 de Ülkücüler yine Gün Beyin başındaydı… Hareketin Lideri Gün Beyin başındaydı….

Gün Beyim…

Başbuğumuz ve Ülkücü Şehitlerimizle Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in kutlu sancağı altında toplanmak dileğiyle…

Başbuğumuz ve Ebediyete intikal eden Bütün Dava Arkadaşlarımızın Ruhuna El-Fatiha..

Sezer YOZGAT

26 Mayıs 2008 Pazartesi

ÜLKÜ ÇINARI

Hasan Basrî (ra) Hazretlerine, sahabeyi sorduklarinda "siz onlari görseydiniz deli derdiniz, onlar da size müslüman demezdi" seklinde bir cevap vermis. Bu cevabin benzerini "12 Eylül'den önce ülkücüler nasildi?" sorusuna verebiliriz.Hergün bir Ülkü Ocagi kursunlaniyor, bombalaniyor yine de ocaklar tiklim tiklim...Kazara bir "kurtarilmis bölge"ye girip pestili çikinciya kadar dayak yemek de yildirmiyordu kimseyi, okuldan sürülmek de, isten çikarilmak da...

Hergün en az bir ülkücü sehid ediliyor yine de kimsede "can korkusu" yok...
Çünkü ülkücülügün ne demek oldugu, ülkücülügün varlik sebebinin ne oldugu gözle görülüyordu.
Gepgenç arkadaslarini topraga veren ülkücüler kendi siralarini beklesirken; bir yandan kitap okuyup, seminerlere katilip fikrî egitimlerini yaparken diger yandan Türk-Íslâm düsmanlarina karsi fiili sekilde mücadele ediyorlardi.

Ya bugün!
Ya bugünün ülkücüleri düne göre nerdeler?
Din, devlet, vatan ve millet ugruna can vermek için birbiriyle yarisan insanlar, hangi lanetlinin üfürügüne yakalandi?
Hangi kahrolasi el, üstümüze gevseklik tozu serpti?
Türkiye ve Türk insaninin mevcut durumu dünden daha mi iyi?
Ekonomik felç, anarsi çok boyutlu, ihanet hadsiz hesapsiz, millî bütünlük tehlikede... yalan mi?
Benim kadar karamsar olmuyabilirsiniz ancak manzara budur. Ülkücü hareket Türkiye'nin en dinamik gücüdür, fakat bu güç eskisi kadar faal degildir.

Eskisi kadar faal degiliz derken sakin ola sicak mücadele özlemi içinde oldugumuz zannedilmesin. Bir ülkücünün burnunun kaniyacagina bütün dünyanin yanmasini tercih ederiz.
Geçmis dönemlere nazaran terör ve bölücülük konusunda daha hassas bir devletimiz var. Yani "devletin candarmasi" isini yapiyor. Bize düsen is gönüllere girip Íslâm ahlâkinin gereklerini benimsetmektir... Türkün cihana hakim oldugu zamanlarin yapisini yeniden insa etmektir.

Kizlarimizi iffetli, ogullarimizi cesaretli, esnafimizi merhametli, hakimlerimizi adaletli, ögretmenlerimizi kiymetli, hocalarimizi selahiyetli, kisacasi bütün insanlarimizi hasmetli bir duruma getirebilmektir bize düsen is.
Ülküler süreklilik arzeder.

Belli bir zaman diliminde veya belli bir mekan içre yasanacak degerlerden degildir ülkücülük.Dost düsman herkes gayet iyi biliyor ki Alparslan TÜRKES'in ektigi tohum, koca bir çinar olarak âlemi serinletecektir.Dallari, kitalari kusatacak olan bu ülkü çinarina hiç bir balta tesir edemeyecek, hiçbir yabanî ot suyunu çalmayacaktir.Yeter ki, bugünün ülkücüleri emaneti hakkiyla üstlensin. Yeterki ülkücüler davalarinin adami olsun.

ÜLKÜCÜ OLMANIN GURURU

Orta mektepte idik...
Materyalist bir resim ögretmenimiz vardi. Kadincagiz "devrim yolunda" çogu erkekten daha erkekti. Öyle zannediyorum ki cesareti hükümetinden ve sayilarinin çoklugundan geliyordu.O yillarda ülkücü ögretmen kitligi mi vardi nedir, okullarda ki ülkücü ögretmenleri nazar boncugu gibi görüyorduk. Uzatmayalim,bizim matematik disinda bütün derslerimiz iyi. Ögretmenlerin nazarinda sempatikligimizden kaynaklanan kredimiz de mevcut. Türkçe ögretmenimiz zaman zaman tonton yanagimizi sIkarak "kizimi sana verecegim" derdi. Ne yapalim emir büyük yerden!... Hiç görmedigimiz bir yavuklugumuz olmustu. Resim ögretmenimiz "Allahsizlik hastaliginin" tezahürü olarak cami resmine tahammül edemez, münasip bir dille cami resmi yapmamizi tavsiye ederdi (!). Biz ise ona inat ulu ustamiz Mimar Sinan'a tas çikartircasina cami resimleri yapardik...

O gün en arkadaki siramda oturmus resim yapiyordum. Arkadaslar da ögretmenle sohbet ediyorlardi. Yanimdaki arkadasin dürtmesiyle konusmaya dikkat ettim. Resimci bayan (hâsâ) "Allah insanin kaderine ne karisir. Herkes kaderini kendi çizer" gibi lâflar ediyordu. Serde ülkücülük var! Haydi diyen birkaç bakisin tesvikiyle ögretmen bayana itiraz ettik. Müslümanin kader anlayisini bildigimiz kadar anlattik...

O tenefüs, isin o kadar basit olmadigini; müslüman mahallesinde salyangoz satmaya çalisan bu kadina haddini bildirmek gerektigini sinif arkadaslarimiza duyurduk... Ímza toplayip sikâyet edecegiz! Bu arada "solcu" çocuklar olan biteni hiç beklemeden gidip anlatmislar. Biz de imza, dilekçe derken baktik ki Nasrettin Hoca'nin fil hikayesindeki gibi ortada kalmisiz. Din söz konusu olunca bize burunkiviran hizli mücahit (!) kardeslerimiz "babam kizar. Tesekkürüme mani olurlar. Ögretmenlerle arami açamam gibi ulvî sebeplerle yan çizdiler.

Yeterli imza çikmadigi için biz sikayetten vazgeçtik, fakat is burada bitmedi. Olaydan bütün okulun haberi oldu. Ayni gün cografya dersindeyken kapi tikirdadi, resim ögretmeni perisan vaziyette "ablasini" çagirdi. Biraz sonra hisimla içeriye giren cografyacimiz "kizil" gözlerini gözlerime dikerek; "Bu sinifta ezilmesi gereken birkaç böcek var!" diye hirladi. Diger günlerde bayagi korktugumuz-çünkü lakabi püsküllü belâ idi- o ögretmenden ilk defa, bütün hiddetine ragmen korkmamistik... Üstelik zaferle sonuçlanmasa bile bir galibiyet hazzi tasiyorduk...Arkadaslar yaptigim resimlere imzasini atarak 9-10 aliyorken, ben iyi resimlerden zayif aliyordum. Ee ne de olsa adamlar haktan, hukuktan, insancilliktan, demokrasiden ve dahi fikir hürriyetinden yanaydilar...

Bozkurtlu kolye yüzünden müdür beyin attigi dayagi saymazsak, ülkücü olmanin cezasini (!) çekmeye baslamistik.Hadiseden sonraki ilk bayrak töreninde kulagima egilen Türkçe ögretmeni; "Artik cumhurbaskani bile olsan kizimi sana vermiyecegim" demis, yavukludan da olmustuk!Beden egitimci ve digerleri daha beterdi....

Ülkücülügün kolay birsey olmadigini, "ülkücüyüm" demenin insana mesuliyet yükledigi gibi çileye hazir ol dedigini idrak etmeye baslamistik."Hiç kimsenin tesiri ve baskisi altinda kalmadan" ülkücü olmustuk ve ülkücü olmanin gururunu yasiyorduk. Bu haz insani öyle bir kusatiyordu ki, dayakmis, horlanmakmis, iskenceymis... belanin bin türlüsü viz geliyordu.

O tarihten bugüne kadar yirmi sene geçti. Biz hep büyüdük. Bizim yüzümüz tokatlanmaktan, sirtimiz kursunlanmaktan kizariyordu. Onlarin ki bugün utançtan kizariyor... (herhalde) Biz ülkücü olmanin ve ülkücü kalmanin iftihariyla mestiz.
Íyi ki ülkücü olmusuz. Íyi ki ülkücülükte çile varmis.
Íyi ki ülkücülük kolay degilmis..

Kaynak