31 Aralık 2012 Pazartesi

Noel Özentisi...



Dindar bir nesil yetiştirme gayesinde bulunanların Türkiye'yi getirdiği son nokta...
Türkiye'nin başkenti Ankara'da bütün "AVM"ler haç işaretleriyle süslenmiş, noeli beklemekte..

"Her yılbaşı bir itiraftır.Devam edegelen kültür savaşında mütemadiyen gerilediğimiz,en kesin yenilginin eşiğinde bulunduğumuzun itirafıdır."
GALİP ERDEM
---

"Bu geceyi 'Noel Ağaçları'nın gölgesinde tepinerek ve çocuklarını Papaz Saint Nicola (Noel Baba)'nın masalları ile uyutarak geçirenlerin çizdiği şahsiyet tablosu içinden acaba nasıl bir istikbal çıkacaktır?"
Seyyid Ahmed ARVASİ

Seyyid Ahmet Arvasi'yi Rahmetle Anıyoruz


 Ahmet Arvasî (d. 15 Şubat 1932 - ö. 31 Aralık 1988) toplumbilimci, pedagog, yazar. Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesinde doğmuştur. Seyyid'tir. 56 yaşındayken, İstanbul'un Erenköy ilçesindeki evinde 31 Aralık 1988 - Saat: 11:00'da, daktilosu başında vefat etmiştir.

Arvaslar neslindendir. Atalarının Anadolu'ya gelişini kendisi şöyle anlatmaktadır:

« ...Ailem "Arvasî" adı ile bilinir. 650 yıldan beri Anadolu'da yaşar. Orhan Gazi ile tanışan ceddim Hacı Kasım-ı Bağdadi adında bir zattır. Onun oğullarından biri Van Gölü'nün güneyine (Arvas Köyüne) yerleşmiştir. Biz ondan türemiş ve çoğalmışız... »
"Arvasîler" olarak bilinen aile, Soyadı Kanunu'nun çıkmasıyla, "Arvasi" soyadını almıştır. Babası, Abdülhakim Arvasî'dir. Fakat, Necip Fazıl Kısakürek'in manevî hocası olarak bilinen Abdülhakim Arvasî ile aynı kişi değildir. Ahmet Arvasî'nin babası olan Abdülhakim Arvasi bu isim benzerliğini 18 Nisan 1980'de, Mehmet İlhan Bey'e yazmış olduğu bir mektupta şöyle anlatmaktadır:
« Şu an Ankara'nın Bağlum nahiyesinde yatan S. Abdülhakim Arvasî hazretleri ile aynı ailedeniz. Kendileri aynı zamanda babamın da isim babalarıdır. Babama kendi adlarını vermişlerdir. »

Ailenin altı çocuğundan birincisi olan S.Ahmed Arvasî, ilköğretime Van'da başlayıp Doğubayazıt'ta tamamlamladı. Ortaokulu Erzurum'da okudu ve sonrasında Erzurum Erkek Öğretmen Okulu'nu bitirdi. 1952 yılında Konya'nın Doğanbeyli nahiyesinde ilkokul öğretmeni olarak göreve başlayan Arvasi, yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaptı. Daha sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü - Pedagoji Bölümü'ne başladı ve buradan da 1958 yılında mezun oldu. Balıkesir, Bursa ve İstanbul'daki eğitim enstitülerinde hocalık yaptı. 1978 yılında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'nden 24 arkadaşıyla birlikte siyasî amaçlar için sürgün edilen Arvasî, 1979 yılında emekli olmak zorunda kaldı.
« Hayretle gördüm ki, bu ülkede Türk kelimesinden ürkenler var. Yine hayretle gördüm ki, bu ülkede İslam kelimesinden ürkenler var. Ve yine ürpererek gördüm ki, bu ülkede Türk ve İslam kelimelerinin yan yana gelmesinden dehşete kapılan kişi ve çevreler var. » (Seyyid Ahmet Arvasî)
Emekli olduğu yıl, Milliyetçi Hareket Partisi Olağan Kongresi'nde "Genel İdare Kurulu Üyesi" sıfatıyla aktif siyasete atıldı. Diğer yandan çeşitli gazete ve dergilerde yazdı. Hergün Gazetesi'nde, "Türk-İslam Ülküsü" başlığı ile günlük makaleleri yayımlandı. 12 Eylül 1980darbesine kadar partideki görevini ve yazılarını sürdürdü. Darbenin ardından Mamak Cezaevi'ne hapsedildi. Burada işkencelere maruz kaldı ve ilk kalp krizini burada geçirdi. Tahliye olduktan sonra ülkücü gazete ve dergilerde yazdı. Türkiye Gazetesi'nde Hasbihal başlığı ile makaleleri yayımlandı.
Arvasî'nin Mamak'ta geçirdiği kalp krizini Alpaslan Türkeş şöyle anlatıyordu:
« Tutukevinde geçirdiği kalp rahatsızlığı dolayısıyla Ankara mevki hastanesi'ne kaldırıldı. O gün, daha dün gibi hatırımdadır. Görevliler kendisini hastaneye gitmesi için aşağıya indirdiler. Biz, yukarıda kalmıştık. Odamın penceresinden dış kapının açıldığı merdivenleri görebiliyordum. Arvasî hocamızı hastaneye götürecek cankurtaran henüz gelmemişti. Ayakta bekleyecek hali yoktu, bitkin bir vaziyette taş merdivenlere oturarak cankurtaranın gelmesini bekledi. Yukarıdan askerlere seslendim. Bir binbaşı çıktı. Kendisine Arvasî Bey'in rahatsız olduğunu, bir sandalye getirilmesi için emir buyurulmasını rica ettim. Bu ricamdan sonra bir sandalye getirdiler. Daha sonra cankurtaran geldi ve uzaktan birbirimize el sallayarak ayrıldık, vedâlaştık. »

Eserleri

Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz
Doğu Anadolu Gerçeği
Eğitim Sosyolojisi
Hasbihal (6 cilt)
(Hasbihal, daha sonra konularına göre şu isimlerde yayınlanmıştır:)
Emperyalizmin Oyunları
Devletin Dini Olur mu
Kadın Erkek Üzerine
İnsanın Yalnızlığı.
İleri Türk Milliyetçiliğinin İlkeleri
İnsan ve İnsan Ötesi
Kendini Arayan İnsan
Şiirlerim
Türk-İslâm Ülküsü (3 Cilt)

28 Aralık 2012 Cuma

Ziya Gökalp'in Eşine Yazdığı Mektup



"Sevgili Vecihe'm.. 
Ben Allah’tan yalnız iki şey istiyorum: 
Yurdum mesut olsun, yuvam bahtiyar.
Çocuklarımızı benim için öp! Senin dudakların benim dudaklarımdır."

24 Aralık 2012 Pazartesi

Milliyetçi Olmak





"Milliyetçi olmak, Türk Milleti'ne karşı görevli olmak demektir.
Görev verilmemiş olsa bile her Milliyetçi kendini Türkiyeyi ve Türk Milletini bu gerilikten, bu yokluktan ve tarihi şerefimizle asla mütenasip olmayan bu zilletten kurtarmak için vazifeli saymalıdır. Çünkü görevsiz Milliyetçi olamaz."


Necdet SEVİNÇ

22 Aralık 2012 Cumartesi

22 Aralık Sarıkamış



Sen yeter ki hayal et Enver Paşam, biz senin hayallerin uğruna şehit olmaya hazırız. Senin bir yürü emrinle bize Allahu Ekber dağını yine aşarız. En büyük hayalimiz Trablus çöllerinde, Kafkasya'da, Türkistan'da senin ile beraber mücadele etmekti. Çeğen Tepesinde, Tanrı Dağını seyreden, ulu çınarın dibinde, şehadet şerbetini içen Enver Paşayı ve Sarıkamış'ta, Türkistan'da, Trablus'ta ve daha nice memleketlerde kanını akıtan şehitlerimizi rahmetle anıyoruz.

Alıntı

19 Aralık 2012 Çarşamba

Anlatılsa, Oy Verir mi?


AKP'ye oy vereceklere, AKP'nin Iraklı müslümanların katline yardımcı olacak kadar müslüman (!) olduğu anlatılsa, gene oy verir mi?

Hıristiyanların aynısını yapmasına izin vermediği halde, hıristiyanların radyo ve TV kurmalarına izin verecek kadar AKP'nin müslüman (!) olduğu anlatılsa, gene oy verir mi?

AKP'nin, hiçbir ulusal ve uluslararası dayanağı bulunmadığı halde, hıristiyan patrikhanenin kendisini ekümenik olarak tanıtmasına göz yumacak kadar müslüman (!) olduğu anlatılsa, gene oy verir mi?

AKP'nin, kanımızla canımızla koruduğumuz topraklarımızı, hıristiyanlara mülküyle satacak kadar müslüman (!) olduğu anlatılsa, gene oy verir mi?

AKP'nin, Cumhuriyet vatandaşlarının vergileriyle yapılmış kurumları, hıristiyanlara pazarlayıp satacak kadar müslüman (!) olduğu anlatılsa, gene oy verir mi?

AKP'nin, hıristiyanların Büyükada'da ruhban okulu açılması için çabalara göz yumacak kadar müslüman (!) olduğu anlatılsa, gene oy verir mi?

Başbakanı aynı zamanda hıristiyanların Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı olacak kadar müslüman (!) olduğu anlatılsa, gene oy verir mi?

AKP'nin, seçimde müslüman ülkeler dururken, hıristiyan ABD, Avrupa Birliği ülkeleri, Yunanistan, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ve Rusya tarafından desteklenecek kadar müslüman (!) olduğu anlatılsa, gene oy verir mi?

AKP'nin, kendi belediyelerinin ve kendi yandaşlarının şirketlerinin borçlarını, daha tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyecek kadar müslüman (!) olduğu anlatılsa, gene oy verir mi?

AKP'nin okullarda okutulan din kitaplarındaki islami bilgileri değiştirecek kadar müslüman (!) olduğu anlatılsa, gene oy verir mi?

Danışmanının, "başbakanı süpürmeyin" diyerek, hıristiyanlardan destek isteyecek kadar müslüman (!) olduğu anlatılsa, gene oy verir mi?

AKP, evin giriş katında izinle kahvehane açılabilirken, hıristiyanların izinsiz kilise yapılmasına olanak tanıyan yasayı çıkartacak kadar müslüman (!) olduğu anlatılsa, gene oy verir mi?

AKP, partilere verilen seçim propaganda parasından aslan payını almışken, devletin olanaklarını kullanıp, yetim çocukların haklarını yiyecek kadar müslüman (!) olduğu anlatılsa, gene oy verir mi?

AKP'nin, kalleşçe bombalanan canlarımız katledilirken, hristiyanların sözüne ve isteğine uyarak sınır ötesi operasyon düzenlemeyecek kadar müslüman (!) olduğu anlatılsa, gene oy verir mi?


(Anonim)

Biz De Sizdeniz!


Bir Gece Ay Yıldızlara Yıldızlar Aya,
Muştulayacak ki O Zaman,
Başkaları da Benim Dilimi Konuşacak.
Dizginlerini Çekerek Zamana Dur Diyeceğim,
Duracak.
Bir Sabah Tan Atarken Yüce Tanrı Dağından,
Kürşad’ın Gür Sesi Duyulacak:
Atlar Vey Irmağında Sulansın,
Güneş Doğduğu Yerde Karşılansın.
Emri Tekrar Edecek
Gök, Toprak, Deniz,
Bozkurtlar Uluyacak Bütün Anadolu'dan:
Biz de sizdeniz, Biz de Sizdeniz.


(Alıntı)

17 Aralık 2012 Pazartesi

Fikir, Ülkü ve Dava Bakımından En Güçlüyüz


En asil fikirler bizim fikirlerimizdir. En, meşru, en haklı dava bizim davamızdır. Biz dünyanın asil, şerefli, aynı zamanda mazlum bir milletin davasını, onun haklarını çiğnetmeme davasının, onun köleliğe sürüklenmesini önleme davasının sahibiyiz. Bu kadar yüksek, bu kadar asil hedefleri olan başka bir dava düşünülemez.

Bir hareketin gücü, bir düşüncenin gücü böyle asil hedeflere dayanmasındadır. Onun için davamız, ülkümüz, Türkiye’de olsun dünya üzerinde olsun en güçlü fikir, en güçlü davadır. Bundan emin olarak, bunun heyecanıyla dolu olarak bunun bize yüklediği vazifeleri hakkıyla yapmaya gayret etmeliyiz. Onun şuuru içinde olmalıyız. Onun cesareti içinde olmalıyız. Her zaman söylediğim bir hususu sizlere tekrar etmeyi yararlı sayıyorum. Türkler olarak milletimiz cesurdur; millet için, vatan için, yüksek davalar için, idealler için gerektiğinde canını feda etmekten çekinmeyecek kadar cesurdur. Fakat bu kadarı yetmiyor. Yaşadığımız bu günlerde bu kadarı yetmez. Bundan daha ileri bir cesaret göstermek mümkün mü?. . Mümkündür!

Bu görevlerinizi derinden duyarak hareket eden genç Anadolu çocukları olduğunuzu, genç aydınlar olduğunuzu, gerçek ülkücüler olduğunuzu biliyorum. Sizin de kendinizi iyi tanımanızı, memleketimizi iyi tanımanızı, dünyayı iyi tanımanızı çok yararlı sayıyorum. Dünya bir mücadele içindedir, her millet kendi görüşünü hakim kılma, başka memleketleri kendi maksadı için, kendi menfaati yönünde imkan olduğu nispette azami şekilde, sömürme, kullanma faaliyeti içindedir. Kendini bilen her milletin bu faaliyete karşı kendisini koruyarak kendi iradesini saydırır hale gelmesi lazımdır. Türk milleti kendi iradesini bu mücadelede geçmiş tarihi asırlarda olduğu gibi, mutlaka saydıracak hakim duruma getirecektir. Türk milletinin iradesi yalnız Türk milletinin insan haysiyetiyle yaşatılması, yükseltilmesi gayesini güden bir irade değil, aynı zamanda Türk milletinin yükseltilmesi, yaşatılması iradesinin, diğer insanların ıstıraplarını giderme, diğer insanlara yardım sağlama ve bütün dünya üzerinde lekesiz, gölgesiz bir adalet meydana getirme yönünde geliştirmeye yönelmiş bir iradedir. Bundan sonra da Türk Ülkücülüğünün yönü bu yöndedir. iftiralar ne olursa olsun, nasıl anlatmak isterlerse istesinler Türk milletinin gücü, enerjisi daima bu şekilde tezahür etmiştir, bu şekilde gelişecektir. Bu şekildeki harekete, Milletimizin kalbinde mutlaka büyük sevgi ve büyük destek bulacağımızdan eminim. Bunun üstünde Cenab-ı Allah’ın daima bizi destekleyeceğinden eminim.

16 Aralık 2012 Pazar

Ülkücü Kimdir?

Asrın Yesevi'si; Arvasi, şöyle tanımlıyor;


"Ülkücülük; Ülkemiz ve yeryüzünde Allah'ın nizamını hakim kılmak için, kendine metod olarak, Allah ve Resulü'nü ölçü alan bir iman hareketinin adıdır."

10 Aralık 2012 Pazartesi

Ülkü Ocakları Başkanı Olcay Kılavuz Oldu.

"Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanlığı’na Olcay Kılavuz atandı."


Ülkü Ocakları Genel Başkanlığını yaklaşık yedi aydır vekaleten yürüten Olcay Kılavuz, İl Başkanları ve üniversite temsilcilerinin katılmış olduğu program sonunda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından Genel Başkan olarak atandı.

18 Ekim 1985 tarihinde Niğde'de doğan Kılavuz Niğde Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu İnşaat Bölümü'nden 2009 yılında mezun olduktan sonra 215 yılında da Niğde Üniversitesi BESYO'ndan mezun oldu. Olcay Kılavuz Niğde Ülkü Ocakları Başkanlığı da yaptı.

Olcay Kılavuz'un Genel Başkanlığı'nın başta Ülkücü Hareket olmak üzere Türk-İslâm Âlemine hayırlara vesile olmasını dileriz.

Kaynak

8 Aralık 2012 Cumartesi

Ali Metin Tokdemir'den...

‎"İslam'ı ve Türk'ü üniversiteye Ülkücüler sokmuştur!"


 Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Ali Metin Tokdemir'i rahmetle anıyoruz.

Hunların Ülkücülüğü



Türk milletinin tarih sahnesine ne zaman çıktığını tam bir kesinlikle hâlâ bilmiyoruz. Yine de , en azından, 5 bin yıllık bir geçmişe sahip bulunduğumuza şüphe yoktur.

Fakat şimdiki bilgilerimize göre, millet haline gelmemizi ve ilk büyük Türk imparatorluğunun kurulmasını sağlamak şerefi bütün zamanların en tanınmış cihangirlerinden biri sayılan Mete Han’a aittir.

Kaynaklardan pek çoğu destanlarımızdaki Oğuz Han’la Mete Han’ın aynı kimse olduğu konusunda birleşiyorlar. Büyük Hun İmparatorluğunun asıl özelliği Türk ülküsünü ilk defa gerçekleştirmesi, diğer bir söyleyişle, bütün Türk boylarını tek bir bayrak altında toplamayı başarmasıdır.


Hunların ülkücülüğünü Mete Han’ın davranışları temsil ediyor. Zamanımıza kadar ulaşan iki rivayet, ülkü yolunda katlanılması gereken fedakârlıkları anlatması bakımından son derece önemlidir. Rivayetlerden biri, güçsüz ve hazırlıksız olduğu bir dönemde, Mete Han’ın zaman kazanmak için en çok sevdiklerini gözden çıkarmasına dairdir.

Çinliler, Hunları erken bir savaşa kışkırtmanın faydalarını düşünerek, Mete Han’a bir elçi gönderir ve atını isterler. Han, kurultayı toplar, görüşme açılır. Beylerin hepsi bir Türk hanından atını istemenin hakaret mânasına geldiğini, savaşmanın daha yerinde bir karşılık olacağını öne sürerler.

Ama Mete Han, kendisine ait bir şey için milleti savaşa sokamayacağını bildirir ve sevgili atını Çin İmparatoruna yollar. Bir müddet sonra, Çin’den yeni bir elçi gelir. Mete Han’ın eşini ister, verilmezse savaş açacaklarını bildirir. Kurultay bir daha toplanır, bütün beyler, sonsuz bir öfke içinde, derhal savaş kararı alınması gerektiğini söylerler. Mete Han yine karşı çıkar; eşini Çin İmparatoruna yollar.

Nihayet Çin’den üçüncü bir elçi gelir, Hun Ülkesinin hiçbir işe yaramaz, çorak bir parçasını ister. Kurultay toplanır. Beylerin kararı kesindir. Han’ın atı ve eşi verildikten sonra, işe yaramaz bir toprak parçası uğruna savaşa girilemiyeceğini öne sürerler. Fakat Mete Han şöyle der: “Atımı istediler verdim.

Çünkü o benimdi. Eşimi istediler verdim, o da benimdi. Ama yurdumun bir karış toprağını asla veremem. Çünkü o benim değil, milletimindir. Hazırlanın, savaşacağız”.

İkinci rivayeti de hatırlayacaksın. Mete Han, çerilerini eğitirken, her birinin karşısına en çok sevdiği kimseyi diker, oklamalarını istermiş! Senin için önemli olan rivayetlerin doğruluğu veya yanlışlığı değil, verdikleri derstir. 2200 yıl önce yaşamış ataların, ülkücülüğün güçlüklerini, hedefe varmak isteyenlerin ne büyük fedakârlıklara katlanması gerektiğini anlatıyorlar.

Ülkünü kendine ait bütün değerlerden yüce tutacak, en çok sevdiklerini bile fedâ edeceksin. Sana ait olan her şeyi verecek, ama vatanının bir karış toprağı uğrunda ölmeyi bileceksin. Mete Han, büyük bir ülkücü olmasaydı ilk Türk birliğini kuramaz, çağının en kalabalık ve kuvvetli devleti olan Çin İmparatorluğunu korkudan titretemezdi.

Galip Erdem
BOZKURT Dergisi 1974/ Temmuz/ sayı 22

Alıntı

3 Aralık 2012 Pazartesi

VATAN VE HÜRRİYET ŞAİRİ NAMIK KEMAL...



Türk Edebiyatında insanlık için büyük önem taşıyan, vatan, millet ve Hürriyet gibi kutsal kavramları ilk olarak açık bir şekilde eserlerinde işleyen ve yücelten, sonuçta haklı olarak, ‘Vatan ve Hürriyet Şairi’ Ünvanını Milletin gözünde kazanan, Vatan Şâiri Nâmık Kemâl'i Vefatının 124. sene-i devriyesinde Saygı ile anıyoruz...