14 Ağustos 2009 Cuma

Herkes = Türkiye!

MHP tarafından hazırlanan "Herkes=Türkiye" videosu.
Buyrun izleyelim;


10 Ağustos 2009 Pazartesi

MHP, Apo ve İdam Gercegi...

Bir insanın zeki yahut geri zekâlı olması da yüce Allah'ın bir takdiridir. Bu konuda kimseyi ayıplamak, suçlamak gibi bir davranış içine girmemiz mümkün değildir.

Geri zekâlılık bir insanda bazen genel manada, bazen çeşitli konular üzerinde tesirini gösteriyor.

Bugün ki yazımızda, Türkiye'nin en çok konuşulan ve tartışılan konusu olan '(AB)-(D)ullah Öcalan'ın idamı konusunda' MHP'yi haksız bir şekilde eleştiren ve iftira atan, suçlayan değerlendirmelerde bulunan bazı geri zekâlıların hallerini tahlil edeceğiz.

O geri zekâlılar bu yazıyı iyi okusun, okuyan akıl sahipleri de etrafındaki bu tür geri zekâlılara bu yazıyı okutsun…

Bu geri zekâlıların büyük bir çoğunluğu Ampül sembollü bir partinin mensubudur. Bu mensuplar, gazete köşelerinde, internet köşelerinde, kahvehanede, köyde, kasabada, ilçe de velhasıl her yerde "Apo'yu MHP idamdan kurtardı" propagandasını yapmaktadır.

Hele bu propaganda içinde "APO'yu İmralı'ya MHP koydu" cümlesi yok mu, işte geri zekâlı oluşlarını tescilleyen en büyük sebep oluyor.

Bu köşeden, bu geri zekâlılara defalarca yazdık, bu geri zekâlılara defalarca sorduk…

(AB)-(D)ullah Öcalan,56.hükümet zamanı yani 15 Şubat 1999 günü yakalanıp, Türkiye'ye getirildi ve İmralı'ya kondu. Ve bu tarihte, MHP mecliste değil ama olsun bu geri zekâlılar için bunun bir önemi var mı? Ne olursa olsun, bunlara göre onu İmralı'ya koyan MHP'dir.

Apo'nun Türkiye'ye getiriliş tarihi 15 Şubat 1999, MHP'nin T.B.M.M'ne girme tarihi 18 Nisan 1999 ve 57.Hükümetin protokolünün imzalanma tarihi 28 Mayıs 1999 iken bu geri zekâlılar bu aradaki farkı bile hesaplayamamaktadır.

56.Azınlık hükümetinin Başbakanı merhum Bülent Ecevit, (AB)-(D)ullah Öcalan'ın yakalanma ve o caniyi İmralı'ya koyma sürecini Hürriyet Gazetesi'nden Sedat Ergin'e değerlendirmiş ve "İmralı'daki hazırlıklara ne zaman girişildi? "sorusuna "Ne zaman ki, Apo'nun Türkiye'ye getirilebileceği yolundaki kanaatimiz kesinleşti, hemen İmralı'daki hazırlıklara başladık. Getirilmesinden 3-4 gün önce diyebiliriz"(19 Şubat 1999) şeklinde cevap vermişti. Yani bazı gerizekalıların "APO'yu MHP yakaladı getirdi, İmralı'da adaya koydu ve besiye çekti" şeklindeki yalanları herhalde, Bülent Ecevit'in bu sözleri ile çürüyecektir. Ama bunların yalanları çürür, MHP'ye iftira atan o beyinleri bir türlü anlamaz bunu, çünkü gerizekalılık tescilli haldedir onlarda…

ABD, (AB)-(D)ullah Öcalan'ı yakalayıp, 56.Azınlık Hükümetine teslim etmiştir. Bu teslimle birlikte, MHP'nin 18 Nisan 1999 günü yapılan seçimde birinci parti çıkmasının önüne geçilmiştir. DSP, 56.hükümetin son zamanı ,(AB)-(D)ullah Öcalan'ı teslim almasının meyvesini 18 Nisan 1999 günü gerçekleşen seçimlerde birinci parti olarak toplamıştır.

18 Nisan 1999 günü gerçekleşen seçimlerden, MHP 2.parti olarak çıkmıştır. MHP, bu seçimlerden çıkan siyasi manzara sonrası 57.hükümetin koalisyon ortağı olmuştur.

57.Hükümetin kurulması sonrası, ne (AB)-(D)ullah Öcalan'ın ne teslim alınışında, ne İmralı'ya konuluşunda ne bir imzası, ne bir etkisi olmamış MHP'ye idam konusu herşeyi ile ihale edilmiş oldu. Zaten merhum Bülent Ecevit ölümünden kısa bir süre önce “Amerika bize niye Apo’yu verdi, onu hala ben de bilemiyorum.” Şeklinde bu durumu izah etmişti. Evet MHP Lideri Dr.Devlet Bahçeli elinde imkan olsa her fırsatta bu caniyi asacağını söylemiştir. MHP'nin hükümet ortağı olduğu dönem bunun mücadelesini tek başına vermiştir. O meşhur geri zekalılara soruyorum. Bu ülkede, MHP Lideri Dr.Devlet Bahçeli ve MHP'liler dışında "Apo idam edilsin" diyen, bunun mücadelesini veren bir tek devlet kurumu, bir tek parti genel başkanı gösterebilir misiniz?

MHP Lideri Dr.Devlet Bahçeli, bu mücadelesini 57.hükümet ortakları arasında açık ve net bir şekilde vermiştir. 12 Ocak 2000 yılında yapılan zirvede, bu konuda MHP Lideri 7.5 saat bunun mücadelesini vermiştir.

Bu durumu, 57.hükümetin koalisyon ortağı olan Mesut Yılmaz "7.5 saat zorlu bir görüşme yaptık. İstihbarat raporları okundu. Her şey bütün detayıyla ele alındı. Ama yine de karşımda hükümeti bozmaya çok kararlı bir Devlet Bahçeli gördüm." şeklinde izah etmişti.

O süreçte, MHP'yi Apo'ya ilişkin dosyanın meclise indirilmediğini noktasında eleştirenler de, daha önceki hükümetlerin uluslar arası hukuka atmış oldukları imza ve yapmış oldukları protokolleri görmeyip, MHP'yi suçlaması da, tam bir cahillik örneği olmaktadır.

12 Ocak Liderler zirvesi sonrası alınan kararda da "Bilindiği gibi Türkiye'nin de yargı yetkisini kabul etmiş olduğu AİHM'nin Türk yargısınca verilmiş kararları değiştirmesi hiçbir şekilde söz konusu değildir. Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında, dosya gereği için ivedilikle TBMM'ye gönderilecektir." Bu duruma işaret edilmiştir. 'Niye hemen göndermediniz' diye soran bazı geri zekalılar, ne önceki hükümetlerin attığı imzaları, ne de sonraki süreçte yaşananları bilmemektedir.

BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "SAYIN ÖCALAN" olarak gördüğü alçak bile "MHP'nin elinde fırsat olsaydı, bizi 2 saat bile yaşatmazdı" sözüne rağmen, MHP’nin hiçbir suçu, günahı olmadığı halde, bu konuyu bilmeden bu gerizekalılar MHP'ye havale ediyorlar.

Bilmek gibi gayeleri zaten yok, maksat MHP'ye bu konu üzerinden ne kadar zarar verebiliriz anlayışıdır.

Bu konuda en son konuşması gerekenlerde AKP'lilerdir.

Bu ülkede AKP kadar idamı kaldırmak için çaba göstermiş bir parti yoktur.

Bugün miting meydanlarında MHP'yi ve Liderini suçlayan Recep Tayyip Erdoğan ise bu konuda konuşurken utanması lazımdır.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in daveti üzerine 7 Haziran 2002 tarihinde Çankaya Köşkü'nde gerçekleşen parti genel başkanları ile yapılan toplantıda MHP Lideri Dr.Devlet Bahçeli dışında tüm parti genel başkanları idamın kaldırılmasını hararetle savunmuştur.

Bunların en başında da Recep Tayyip Erdoğan gelmiştir. Ve o toplantıda konuştuklarını, ileriki günlerde "Kimilerinin iddia ettiği gibi; AK Parti, AB konusunda günden güne, kişiden kişiye görüş değiştirmemiştir. İlk gün; Liderler Zirvesi'nde ne söylediysek, yine aynı gün basına ne açıkladıysak, bugün de aynısını söylemekte ve söylediklerimizin arkasında durmaktayız."Şeklinde sonuna kadar savunuyordu.

Bakınız:

http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2002/06/15/139728.asp

Recep Tayyip Erdoğan, o dönem "Türkiye, artık AB'nin kenar mahallesi olmaktan kurtarılmalı. İdam cezası tamamen kalkmalı. Bunun için hükümete destek vermeye hazırız." Şeklinde görüşünü bildiriyor, 'MHP'nin hükümetten çekilmesi durumunda DSP-ANAP koalisyonunu destekleyeceklerini' ifade ederek, hem idam konusundaki tutumunu, hem MHP'ye olan alerjisini gösteriyordu.

Bakınız:

http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2002/06/10/137553.asp

MHP'yi 'DSP'ye koltuk değneği' oldunuz diye suçlayan zavallılar, BOP Eşbaşkanlarının bu sözlerine ne diyecekler acaba?

Gelelim bu geri zekalıların, Apo'nun idamı konusunda MHP'yi suçlamasına…

Ampul rozetli bu geri zekalılar, APO'yu idamdan kurtaran partilerden birisinin kendi partileri olduğunu gizleyerek, bu konuda sürekli MHP'yi fırsat buldukları her ortamda eleştirmeleri, suçlamaları ve iftira atmaları, bizleri artık gerizekalılığın bu kadarına pes dedirtir hale getirmiştir.

Düşünün mecliste idamın kaldırılmasına dair 57.hükümet zamanı oylama yapılıyor, bu oylamada T.B.M.M'de toplam 7 parti bulunuyor. Bu partilerden sadece MHP idam cezasının kalkmaması yönünde, tam kadro "Hayır" oyu veriyor, diğer 6 parti birleşip, idam cezasını kaldırıyor… Ama bu gerizekalı, haysiyetsiz, şeref yoksunları hala'MHP Apo'yu idamdan kurtardı' diye, sağda-solda propaganda yapıyorlar.

Kendi savunduğu partisi idamı kaldırmak için canla-başla çalışmış ve mecliste bu yönde oyunu kullanmış ama adamlar utanmadan "İdamı MHP kaldırdı, APO'yu MHP kurtardı" diyebiliyorlar.

1 Ağustos 2002 tarihinde, T.B.M.M'de AKP, DSP, ANAP, YTP, SP, DYP gibi partiler ortaklaşa hareket edip, idam cezasını kaldırmış, bunların karşısında bir tek MHP tüm milletvekilleri ile APO'nun idam edilmesi yönünde oy kullanmıştır. Gel de bunu bizim o meşhur geri zekâlılara anlat… Adamlar anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar, beyinleri ancak gerizekalı formatında çalışıyor çünkü… TBMM tutanaklarından idamın kaldırılması (Aponun kurtarılması) için AKP milletvekillerinin konuşmalarını okuyabilirsiniz.

Mesela bu yazıyı özellikle okumasını istediğimiz geri zekâlılara, idamı kaldıran partilerin genel başkanlarının, idam oylamasından sonra yapmış oldukları konuşmaları sunsak ne derler acaba?

İdamı kaldıran, APO'yu kurtaran parti genel başkanları bakın ne demişler:

Yılmaz: Keşke MHP de olsaydı

Mesut Yılmaz (ANAP Genel Başkanı): Türkiye, AB yolunda dev bir adım attı. Bunun, Meclis'ten bu kadar büyük çoğunlukla yapılmış olması, daha anlamlı kılıyor. Keşke MHP'de bunun içinde olsaydı. Bu attığımız adımın önemini gelecekte daha iyi anlayacağımıza inanıyorum.

Erdoğan: Top artık AB'de

Recep Tayyip Erdoğan (AKP Genel Başkanı): Bu, çok büyük bir başarıdır. Özellikle TBMM'yi takdir ediyorum, alkışlıyorum. 'Bu kadar kısa sürede olmaz, bu araya sıkıştırılmaz' diyenler cevabı aldılar. Top artık AB'de. Atacakları adımlarla ne derece samimi olduklarını göreceğiz.

Ecevit: Bu sonucu bekliyorduk

"Dünyada olduğu gibi, idamın Türkiye'de de kalkmış olmasından memnuniyet duyduk.

Çiller: AB'yi kuyudan çıkardık

Tansu Çiller (DYP Genel Başkanı): DYP, bir kez daha AB'yi kuyudan çekip çıkardı.

Cem: Üyelikte dönüm noktası

İsmail Cem (YTP Genel Başkanı): Türkiye kendi insanı için TBMM aracılığıyla çok önemli bir ışık yakmıştır. Bu olay Türkiye'nin AB'ne tam üyelik sürecinde adeta bir dönüm noktasıdır.

Kutan: Mutluluk duyduk

Recai Kutan (SP Genel Başkanı):'Türkiye'nin AB'ye girmesi gereklidir' dedik. O çizgimizde en ufak bir sapma olmadan gayret gösterildi. Memnuniyetle ifade edeyim ki böyle bir karar alındı. Yasaların Meclis'ten geçmesinden büyük mutluluk duyduk.

Bu geri zekalılar bunlarla da tatmin olmuyor ve kendi partisine "APO'yu niye idamdan kurtardın?" diye sormuyor da, hala "O zaman MHP niye rest çekip hükümetten ayrılmadı" gibi soru soruyor.

Ama bu geri zekâlılar, şunu da bilmiyor ki, idamı kaldıran o oylama öncesinde MHP Lideri Dr.Devlet Bahçeli zaten restini çekip,3 Kasım erken seçim kararı aldırdığını…

Ampul ışıkları altında beyni sulanmış olanlara ne deseniz boştur.

Bölücübaşına "Sayın Öcalan" diye saygıda kusur etmeyenler, MHP'yi Apo'yu idam etmemekle suçluyor. Yüzsüzlük, pişkinlik örneği bu olsa gerek…

Yazının muhatabı olan bir gerizekalı eğer bu yazı hakkında açıklama yapmak isterse, yazısına köşemde yer vereceğim…

Bekliyorum…

Yıldıray ÇİÇEK

30 Nisan 2009 Perşembe

Bir Mesajla Kardeşlerine ve Tarihine Sahip Çık!

Pakistan hükümeti kendi topraklarında yakaladıgı Dogu Türkistan'da kanlı çin işgaline karşı çıkan dokuz Uygur Türk'ünü çin yönetiminin kanlı ellerine teslim etmiştir...

Çin terör devletinin olagan üstü gücüne teslim olan ve kardeşlerini idam sehpalarına süren Pakistan hükümeti bir insanlık suçu işlemiştir,bu zulme seyirli kalmadıgımız gibi bu zulmü destekleyen ve bu zulme boyun egen güçlerinde karşısında net tavrımız ile yer alacagız ve Pakistan yönetimini sert bir tavır ile kınamak konusunda kararlıyız bu olayın ve buna benzer olayların Pakistan yönetimi tarafından bir daha gerçekleştirilmemesi için tüm üyelerimizi Pakistan büyük elçiligine iletiler(e-mail) atmaya çagırıyoruz...

Unutmayalım ki zulme susanlar zulmün ve zalimlerin yoldaşıdırlar...

ileti(e-mail) adresleri ve protesto metni aşagıdadır
---------
Protesto metni

Dogu Türkistan'ın hürriyeti için mücadele eden kardeşlerimiz Uygur Türk'lerini akıbetlerini ve sonlarını düşünmeden çin yönetiminin kanlı ellerine teslim eden aynı inanç degerlerini taşıdıgımız tarihi dostumuz bildigimiz Pakistan yönetimini şiddetle kınıyoruz...Yapılan bu uygulama bizleri dostluk ve samimiyet yargılarımızı yeniden gözden geçirmeye itmektedir,yapılan bu uygulama net bir insanlık suçudur...Pakistan yönetimi şunu iyi bilmelidirki bu tip haksız ve ahlaksız uygulamalara tavrımız ve tepkimiz nettir,umuyoruz ki bu üzücü hadise ve benzerleri bir daha yaşanmaz...Bu vahim vadiseyi bir kez daha şiddetle kınıyoruz...
Uygur Türkleri yalnız degildir...

--------------
ileti(e-mail) adresleri

parepank@yahoo.com
parepankara@hotmail.com

Faks: 0312 467 10 23
-----------------------

DOGU TÜRKİSTAN TOPRAGINI çinETMEYECEGİZ..!

DOGU TÜRKİSTAN GENÇLİK VE KÜLTÜR DERNEGİ

16 Nisan 2009 Perşembe

24 Şubat 2009 Salı

Ah Bahtiyar Muallim !.....

Daha söyleyecek sözün yok muydu? Bitmiş miydi yüreğinin feryadı? Türklükle çarpan yüreğin feryadı biter mi? Fakat seninki öyle böyle bir feryat değildi ki!...
Seninki asırlara seslenen bir dildi. Türk’ün geçmişine de geleceğine de bugününe de...
Bizim uca dağların sonsuz azametinden,
Yatağına sığmayan çayların sonsuz hiddetinden,
Bu torpagdan, bu yerden,
Elin (halkın) bağrından kopan yanıklı nağmelerden,
Güllerin renklerinden, çiçeklerin iyinden (kokusundan)...


Düşman üstüne cuman (atılan) o Kırat’ın nalından  yaratılmış bir dildi senin dilin.
Ah Bahtiyar Muallim, bu dili susturmak oldu mu? Bu yürek artık çarpmayacaksa kim bizi “od kimi (ateş gibi)” yandıracak; kim bizi “su kimi”  söndürecek?
Yadında mı Bahtiyar Muallim, bir şair senin için “derisi soyulmuş yürek gezdirir”  demişti. İndi (şimdi) biz derisi soyulmuş yüreği bir daha nereden bulacağız? Milletin ağrısını, toprağın sızısını ânında yüreğinde duyan şairi hardan tapacağıg (nereden bulacağız)?
Bir şiirinde “Şam (mum) eger yanmırsa, yaşamır demek / Onun da hayatı yanmağındadır” diyordun. İndi biz de “Şair eğer yazmıyorsa, yaşamıyor demek / Onun da hayatı yazmasındadır”  mı diyeceğiz? Peki ama milletin derdini bundan böyle kim yazacak? Uzaktan o efsunlu sesini duyar gibiyim:  “Milletin evlatları bitti mi aziz kardeşim Ercilasun?”
Bahtiyar Vahapzade’nin şiirleriyle 1972’de tanışmış olmalıyım. Saadet Çağatay’ın Türk Lehçeleri Örnekleri kitabının ikinci cildinde üç şiiri yer alıyordu: Ana Dili, Kâğızlar (Kâğıtlar), Bize Öyle Gelir ki. İki cilt hâlindeki seçme şiirlerini 1976’da, ABD’de Washington Üniversitesinin kütüphanesinde gördüm ve fotokopi yoluyla kitapları edindim. Milli Eğitim ve Kültür dergisinin Mart 1979 sayısında Vahapzade’yi tanıtan bir yazı yazdım.
Aynı yıl Yavuz Akpınar’ın “Bahtiyar Vahabzade - Şiirler” adlı kitabı Ötüken yayınları arasında çıktı. 1980’lerin başında Ahmet Schmide de, Türk Edebiyatı dergisinde Vahapzade’nin bazı şiirlerini yayımlamaya başladı. Vahapzade ile artık mektuplaşıyorduk. Eserlerini bana gönderiyordu. 1981’de çıkan Payız (Güz) Düşünceleri adlı kitabı hakkında da Türk Edebiyatı dergisinin Nisan 1982 sayısında “Vahabzâde’nin Şiirleri Arasında” başlıklı bir yazı yazmıştım.
1980’lerde Vahapzade artık Türkiye’de de tanınan bir şair olmuştu. Gerçi 1950’lerde Varlık dergisine gönderdiği bir yazı çok önceleri dikkatimizi çekmişti. “Yel Kayadan Ne Aparır?” başlıklı yazıda, İsmet Zeki Eyüboğlu’nun Fuzuli’nin edebiyat derslerinde okutulmasının lüzumsuzluğu üzerine yazdığı bir yazıya cevap veriliyordu. Yani, bağımsız Türkiye’de Türk kültürüne yapılan bir saldırı, bağımlı ve sosyalist Azerbaycan’dan şiddetli bir tepkiyle karşılaşmıştı.
Vahapzade’nin 1970’li yıllarda Türkiye’ye yaptığı seyahatler resmî heyetler içinde oluyordu ve o sıralarda daha çok Türkiye’nin sosyalist şair ve yazarlarıyla teması vardı.
Bahtiyar Vahapzade ile ilk defa 1988 yılında yüz yüze görüştük. Orhan Şaik Gökyay, Bahaeddin Ögel, Zeynep Korkmaz, Osman F. Sertkaya, Saim Sakaoğlu, Fikret Türkmen gibi bilim adamlarıyla Dede Korkut konulu Türk-Sovyet Kollokyumu için Bakü’ye gitmiştik. Vahapzade rahatsızdı ve sanatoryumda yatıyordu. Sovyetlerde henüz ilmî bir programın dışına çıkacak kadar serbestlik yoktu. Fakat ben rahmetli Aydın Memmed sayesinde programı deldim ve sanatoryuma giderek Vahapzade ile birkaç saat görüştüm.
Başhekimin de katıldığı görüşme unutulmaz bir edebiyat sohbeti idi. Bakü’den ayrılırken Vahapzade, rahatsızlığını bir yana koyarak Türk heyetini uğurlamaya gelmişti. Kocaman bir paketi ellerime tutuşturdu. Paketten çıkan kocaman duvar saati hâlâ evimin duvarında. Fakat paketten daha önemli bir hatıra o zaman beynime kazınmıştı. Vahapzade, “Bozkurtların Ölümü’nü okudum; Atsız böyük yazıcı” demişti bana.
Onun bu fikri sözde kalmadı. “Özünü Kesen Kılıç” adlı piyesinde, Atsız’ın Bozkurtlar romanıyla Türk literatürüne kazandırdığı  Kürşad ihtilalini işledi. 1990 Ocağında Rus tankları Bakü’yü çiğner ve Azerbaycan yiğitleri paletlerin altında şehit olurken Türkiye televizyonları, olayların dehşetini Vahapzade’nin sesinden duyurdular.
Bizi de yollara düşüren; Ankara, Kırıkkale, Kayseri meydanlarında, alnımızda kara bantlarla Kızıl Rusya’nın hunharlığını protesto ettiren, kürsülerden gırtlağımızı patlatırcasına “Selam Darağacı” şiirini haykırtan hiç şüphesiz olayların yanısıra Vahapzade’nin canhıraş sesi idi.
Şimdi de  “Kanlı Yanvar”  yazıp internete girenler o sesi duyabilirler. 1990’ın Türkiyesinde bütün televizyonlarımızda Vahapzade’nin sesi duyulurken 2009’un Türkiyesinde onun ölümünün neredeyse hiç yankı bulmaması ne acı bir tezattır. Türkiye’yi bu hâle getirenler utansın mı desem, baht utansın mı desem!
Türk dünyasının büyük şairi önünde, Türklüğün vicdanı önünde saygıyla eğiliyorum. Ruhu şad, yeri uçmak olsun! 
Ahmet B. ERCİLASUN

23 Şubat 2009 Pazartesi

Durmak Yok, Mankurtluğa Devam

Bugüne kadar düşünce kimliği ve kişiliği sürekli değişen Mümtazer Türköne, AKP iktidarı zamanında adeta tek noktada sabitlenmiştir. Öyle sabitlemiştir ki, gayri-milli politikaların meşrulaştırılmasında kalemini ve dilini cengâver gibi kullanmakta, milli-manevi değerlerimizi yerden yere vurmaktadır. AKP iktidarının eylemi ve söylemi neyse Mümtazer Türköne orada ön plana çıkmaktadır. Hanımının AKP milletvekili olması, yazılarının AKP iktidarının yandaş medyasında yer bulması, Mümtazer Türköne’nin hizmet alanını göstermeye yetmektedir.

Mümtazer Türköne AKP’nin en verimli hizmetkârı olabilmek adına uçuk-kaçık ne kadar fikir ve düşünce varsa onun bayraktarlığını yapmaktadır.

Geçmişinde Ülkücülerin için bir süre bulunan ve aynı zamanda Ülkücü şehit kardeşi olan Mümtazer Türköne, şimdi AKP çizgisinde, PKK’nın taleplerini hayata geçirebilmenin propagandasında misyon üstlenmiş, büyük bir gayretle çalışmaktadır. Artık o bir mankurt olarak hayatını sürdürmektedir.

Kimliğini, kişiliğini her gün lekeleyerek hayatını sürdürmektedir.

Kafasına ampul giydirilen Mümtazer Türköne geçmişini hatırlamıyor, ama geleceğe AKP’nin fikri çizgisinde ihanet pazarlamaktadır.

"Diyarbakır'ın adı Amed (PKK jargonunda Diyarbakır'a verilen ad) olabilir. “ şeklinde ihanet düşünceleri üreten Mümtazer Türköne, son olarak Erbil’de gerçekleşen Abant toplantısında “Hepimiz Kürt’üz” haykırışları ile varlığını hissettirmiştir.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin “okyanus ötesinden güdümlü” olarak tarif ettiği bu toplantılar ABD, AKP, Barzani, Talabani ve PKK arasında varolan sıcak ilişkilerin desteğinde gerçekleşmiştir.

“Irak ve Kürdistan’dan gelen bilgiler bizi memnun ediyor.” diyen bir zihniyet tarafından yönetilen Türkiye’nin Barzani ve Talabani çizgisinde çalışmalar yürütmesi kadar tabi bir şey yoktur.

Erbil’de gerçekleşen toplantıda “Hepimiz Kürt’üz” haykırışları yapanların niyeti Türkiye’nin yararına değil, Türkiye’nin düşmanlarına hizmet etme gayesi taşımaktadır. Bu açıdan çok önemli toplantıdır.

AKP yandaşı kalemlerin bu toplantıdan çıkardığı öncelikli vazife de “Kuzey Irak denilen bölgeye Kürdistan denilse ne olur ki sanki?” şeklinde meşrulaştırmaya yönelik yazılar yazmak olmuştur.

Hepsi tek merkezden komut alan anlayışta sözde Kürdistan’ın ismini zihinlere yerleştirmeye çalışıyorlar.

Diyarbakır ile Irak’ın kuzeyi arasında bölücülerin sesi olan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı ne demişti:

Önce dilimizi tanıdılar, yakında Kürdistan’ın adını da kabullenecekler.

Türkiye AKP iktidarı ve onun yandaşları tarafından yavaş yavaş bu sürece doğru götürülmektedir.

Günümüzün popüler Mankurtlarından olan Mümtazer Türköne ve benzerleri de bu süreci hızlandırmak için mücadele azimlerini artırmış görünmektedirler.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli MHP’nin grup toplantısında, Barzani, Talabani ve PKK’nın taleplerini meşrulaştırmak için propaganda yapanlara yönelik “Bir gün bile kendisi olamayanların ve ne olduklarını bir türlü ilan edemeyenlerin; her bir araya geldiklerinde "hepimiz" diye başlayarak toptancı bir anlayışla sürekli başkaları olduklarını ilan etmeleri tam bir sözde aydın başıbozukluğu ve kokuşması olarak tarihe geçecektir.” şeklinde isim vermeden değerlendirme de bulunmuş, Mümtazer Türköne kendini bildiği için “Milliyetçi jargona vakıf olanlar, Devlet Bahçeli'nin bu haftaki grup konuşmasında bana yönelttiği "aydın başıbozukluğu ve kokuşması" ithamının hafif bir tariz olduğunu bilirler.” şeklinde öne çıkmıştır.

Mümtazer Türköne yazısının içinde MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Türkiye adına hep doğru yerde, milli duruş sergilediğini de “Devlet Bahçeli'yi sever ve sayarım. Sadece üzerimdeki emeği ve hakkından dolayı değil; MHP lideri olarak siyasî çıkarlarının çok üstünde, bu ülke adına doğru bir yerde ısrarla durduğu için.” şeklindeki cümlesi ile kabullenerek aslında MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin kendisi ve benzerleri hakkında yapmış olduğu tespitlerin haklılığını da kabullenmiş oluyor.

MHP Lideri Devlet Bahçeli bir konu hakkında konuşuyor, tavır belirliyorsa muhakkak orada Türkiye’nin menfaatlerini koruma anlayışı vardır.

Fakat Mümtazer Türköne, yazısı içinde bir yandan bunu kabullenirken, diğer yandan da ihanet toplantılarında konuştukları meşrulaştırmak için rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in sözlerini kendini haklı çıkarmak için kullanmaya çalışmaktadır.

Başbuğ Alparslan Türkeş’in Türkiye’deki kardeşliği göstermek, milli birliği korumak için kullandığı “Türkler ne kadar Türkse, Kürtler de o kadar Türktür, Kürtler ne kadar Kürtse Türkler de o kadar Kürttür” sözünü, Türkiye’yi bölmek ve kardeşliği bozmak için mücadele verenlerin safında söylediği sözlerle karıştıran Mümtazer Türköne’nin durduğu yer, sözleri ve düşünceleri hep yanlıştır.

Her fırsatta Türkiye’yi tehdit eden, PKK’yı koruyan ve kollayan,”Türk Ordusu, Kuzey Irak’a gelirse burayı mezarı haline getiririz” diyen, AKP iktidarının bir numaralı destekçisi Barzani’nin kucağında düzenlenen toplantılarda “Hepimiz Kürt’üz” demesi Türkiye’deki bölücülüğü destekleyen ihanettir.

Türkiye’deki Kürt kökenli vatandaşlarımızı Barzani, Talabani ve PKK çizgisinde göstermeye ve o çizgiye getirme gayretleri Kürtlere yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Mümtazer Türköne de bu kötülüğün şefleri ile hareket etmektedir.

Çünkü artık bir Mankurt olmuştur, sözde Kürdistan’ın açılış kurdelesini kesmek için elinde makasla beklemektedir.

AKP’nin dostu Talabani, kardeşi Barzani, patronu ABD olunca Mümtazer Türköne’nin mankurtluğu da ihanet toplantılarında muhakkak boy gösterecektir.

AKP’nin anlayışını benimseyenlerin ABD, Barzani, Talabani çizgisi dışında davranması mümkün mü?

“Aydın Başıbozukluğuna ve kokuşmasına” en iyi örnek olan Mümtazer Türköne’ye geçmişini hatırlaması, mankurtluktan kurtulması adına acil şifalar diliyoruz.

Yazımızı bu dilekle bitirirken, Mümtazer Türköne gibi mankurtların tahlilini ve neye hizmet ettiklerini öğrenmek isteyen okuyucularımıza www.kutluseslenis.com adresinden, değerli yazar Süleyman Çelik’e ait olan “AYDIN BAŞIBOZUKLUĞU VE KOKUŞMASI” başlıklı yazısını da okumalarını önemle tavsiye ediyorum…

Yıldıray ÇİÇEK / Ortadoğu Gazetesi