4 Mart 2008 Salı

Türkçemize Sahip Çıkacak Devlet Politikamız Nerede?

2004’ün Ekim ayında, Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu tarafından hazırlanmış olan “Azınlık Raporu” nda şöyle görüşlere yer veriliyor:

“…Anayasanın 3. maddesi : ‘Türkiye Devleti, Ülkesi ve Milletiyle bir bütündür. Dili Türkçedir.’ Devletin bölünmez bütünlüğü tüm dünyada tartışılmazdır. Fakat ‘Milletin bölünmez bütünlüğü’ kavramı bizlere doğal gelivermekle birlikte, bir Batılıya son derece terstir. Çünkü bu terimi kullanmak milletin tek parça olduğunu söylemektir ki, Milleti oluşturan çeşitli alt kimlikleri inkârı anlamına gelir. Diğer yandan ‘Devletin dili Türkçedir.’ ibaresinin anlamak hepten imkânsızdır. Çünkü devletin dili olmaz.

Başbakanlık Danışma Kurulunun bu raporunu hazırlayanlar kimlerdir, bu raporu hangi düşünceyle hazırlamışlardır, bilmiyoruz. Ama bildiğimiz, onların, Türkiye’yi bölmeye çalışanların ekmeğine yağ süren bu görüşlere kesinlikle itibar etmeyeceği, etmemesi lazım geldiğidir.
Raporda geçen “Devletin dili olamaz, Milletin bölünmez bütünlüğü batıya terstir.” Sözüne, BİHDK’nun emsal gösterdiği batılı devletlerdeki uygulamalara cevap verelim.

Batılı ülkelerden Fransa’yı ele alacak olursak bu ülkede ayrı ayrı dillerden, ayrı ayrı ırklardan ve ayrı ayrı etnik kökenlerden pek çok halk kesimleri vardır. Ama bu sosyal etnik kesimlerin devlet dili olarak Fransızcadan başka bir dil kullanmalarına izin verilmektedir.

Nitekim Fransız Parlamentosu’nun 1994 Ağustos’unda çıkardığı Fransız dilinin kullanımına ilişkin yasada geçen bazı hükümler şöyledir:

“ Anayasa’da Cumhuriyetin dili olarak kabul edilmiş olan Fransız dili Fransa’nın kimliğini ve ata mirasını belirten temel unsurdur.”

“ Eğitim, çalışma, kamusal ilişkiler ve hizmetler için kullanılacak dil Fransızcadır.”

“Bir malın, ürünün ya da hizmetin adında, sunuluşunda, tanıtılmasında, kullanma ya da yararlanma kitapçığında… Fransız dilinin kullanılması zorunludur.”

“Yazılı, sözlü ya da görsel ve işitsel her türlü reklam ve tanıtım için de aynı hükümler uygulanır.”

“ Kamu hukuku tüzel kişilerin veya kamu hizmeti gören özel kişilerin taraf olduğu sözleşmeler, konu ve biçimleri ne olursa olsun, Fransızca yazılır. Bu sözleşmelerde aynı anlamda Fransızca karşılığı bulunmuyorsa, yabancı dilde bir deyime, ya da sözcüğe yer verilmez.”

“Fransa’da Fransız uyruklu gerçek, ya da tüzel kişilerce düzenlenen bir gösteri, kolokyum, ya da kongreye katılan herkes görüşlerini Fransızca anlatmak hakkına sahiptir. Programı sunmak üzere toplantıdan önce ya da toplantı sırasında dağıtılan belgelerin Fransızca yazılmış olması gerekir; bunların bir ya da birkaç dilde çevirileri de bulunabilir.”

Fransız yasasından bu örneği verdikten sonra bir de bu ülkeden örnek bir olay aktaralım: Fransa Eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, 2006 yılının Mart ayında yapılan AB zirvesinde, bir Fransız işadamının liderlere hitaben Fransızca konuşmak yerine İngilizce konuşmasını protesto ederek salonu terk etmiştir.

“Devletin dili olmaz” ve “Milletin bütünlüğü Batıya terstir” laflarının Batı dünyasının gerçeklerine göre ne yalan ve tutarsız olduğu görülüyor.

Bu laflar, sömürgeci güçlerden telkin ediliyor ve dayatılıyor. Sömürgeci ülkeler, bize böyle ayrılıkçı düşünceleri ve politikaları dayatarak ve Türkçemizden vazgeçirmeye çalışarak milli bütünlüğümüzü yıkmak istiyorlar, ama kendileri, “Devlet dillerini” ve dolayısıyla milli bütünlüklerini korumakta büyük hassasiyet gösteriyorlar. Bizler Türk milliyetçileri olarak bu konun üzerine gitmeye devam edeceğiz. Atatürk’ün de dediği gibi: “Türk demek, Türkçe demektir.”

Geçenlerde Boğaziçi Üniversitesi’nde Ermenice seçmeli ders olarak ders programına girdi. Ermenistan’a devletimiz yaptırım uygularken bizdeki bazı çevreler onları yüceltmeye, övmeye devam ediyor. Ben Ermenicenin öğretilmesine karşı değilim lakin bu konuyla ilgili bir gazetemizde çıkan haberde “Üniversitenin dil programlarında uyguladığı yaklaşım doğrultusunda Ermenice, kültürel tarihle birlikte öğretilecek. Ermenice, Osmanlı tarihi üzerine çalışan araştırmacıların farklı kaynakları tarama becerisi kazanması açısından önem taşıyor. “ ibaresi beni düşündürüyor. Umarım bu sayede Ermenice yazılmış belgeleri aslına uygun bir şekilde çevirirler. (bu belgelerde yazılan bilgilerin doğruluğu da büyük bir soru işareti tabiî ki.) Burada diğer bir dikkat çeken unsurda kültürel tarihle birlikte öğretilmesi. Bir zamanlar aynı coğrafyada, aynı ülkede yaşamız olmamıza rağmen tarihi açıdan birçok alanda ortak olmamız gerekirken tam tersi bir durum söz konusu. Yabancı dilde eğitimin de sömürge devletlere köle nesiller yetiştirme yöntemi olduğunu belirtmek isterim. Bir Türk Milliyetçisi olarak açılmış olan bu dersin takipçisi olduğumu belirtmek isterim.

Pekâlâ, bizler Türkçemize, dolayısıyla milli bütünlüğümüze karşı sömürgeci oyunlara nasıl karşı koyacağız?

Sadece “ Devletin resmi dili Türkçedir” yasasıyla karşı koyabilmenin mümkün olmadığı görülüyor. Öyleyse ne yapılmalıdır?

Önce Türkçemizi koruyacak ve sahip çıkacak devlet politikaları geliştirilmelidir. İnsanlarımıza da Türk diliyle ilgili hassasiyetleri güçlendirecek programlar ve projeler oluşturulmalıdır. Nasıl şehitlerimizin kanıyla oluşan bayrağımıza saygısızlık yapıldığında tepkimizi gösterdiysek, ses bayrağımız olan Türkçemize aynı özeni göstermeli, milli bütünlüğümüzün bu mihenk taşına sahip çıkmalıyız.

En az bunlar kadar önemli olan bir diğer noktada, devletin ve siyasetin sorumlularının Türkçemize göstermiş oldukları samimi duyarlılıktır. Bu hassasiyete kendilerini inandırmalı ve Türk Milletine önce kendileri örnek olmalıdır.

Özellikle Türkçe karşıtı uygulamalara tepki göstermekte örnek olmalıdırlar. Fransız Cumhurbaşkanın yaptığı gibi…

2023’ün Lider Türkiye’sinin güçlü bir dille gerçekleşeceğine inandığım için, buna kısa bir sürenin kaldığına dikkat çekerek, Türk dilinin Türk Milli varlığının direği olduğunu hatırlatmak isterim.


Tanrı Türkü Korusun Ve Yüceltsin!

Burhan ALTINBİLEK

2 yorum:

  1. mükemmel bir yazı eline sağlık burhan başkan

    YanıtlaSil
  2. baskan seni artik Turkiye de gormek istiyoruz don geri ...

    YanıtlaSil