29 Ocak 2008 Salı

Yanlışlıklar

Ülküdasim, Dün aldigim mektubumda bazi sIkIntIlardan bahsetmissin... Davamizi taniyabilmenin yolu hakkinda görüslerini belirtmissin. Düsüncelerine aynen katiliyorum.Ülkücülügün ne olup olmadigini anlatirken; "ülkücüyüm"diyen bazi sahislarin menfi hareketlerinin, bilhassa genç kardeslerimizin zihinlerinde bulaniklil meydana getirdigine isaret etmissin ki, bu üzerinde hassasiyetle durmamiz gereken bir husustur. Bu olumsuz tiplerin, bizi disaridan degerlendirenler icin de "firsat" verdikleri görüsüne katilmamak ve üzümemek elde degil.

Ülküdasim "Bes parmagin besi de bir olmadigi" gibi Allah'imiz insanlari farkli karekterlerde yaratmistir. Ayrica her insanin içinde iyi ve kötü bir çok özellik "kolkola" yasamaktadir.Bazi insanlarin fikrî sahsiyeti ile FITRÎ sahsiyeti bir birine uymuyabilir. Yani yaratilistan getirdigi bir takim özellikleri ile kafa yapisi arasinda uyumsuzluklar bulunabilir. Bu "senkron" bozuklugu hepimizde olabilir ve mutlaka "bakim"a, baska bir deyisle <"terbiye"ye tâbi tutulmasi icap eder. Bencil yaratilisi bir insani baskalarini kendine tercih eden bir "feragat adami" haline getirmek çok uzun bir çalismayi gerektirebilir. Fakat, bütün mesakkatlar neticesinde "üstün ahlâk sahibi" bir toplum olusmasi bütün yorgunluga deger!

Sevgili gönüldasim,
Bir insanin karekterini iyice bilmeden onun hakkinda karara varmamaliyiz. "Olmasi gereken" ile "olan" arasinda hüküm verirken, karsimizdakinin de "bizim gibi bir insan" oldugu akildan çikarilmamalidir. Hangi dava olursa olsun, kendine gönül verenlerden çok önemli bir sey ister: Düsünce ve davranislariyla davanin esaslarina uymak! Eger bunu kabullenmeyenler varsa kendilerine daha kolay ve nefislerine hos gelen baska bir yola geçebilirler.

Hareketimiz,"Hürriyetçilik ve Sahsiyetçilik" ilkesine sahip oldugu için ferdî kisiliklere deger verir, bununla birlikte deger yargilarini Íslâm inanci ve Türk töresinden aldigi için bu iki esasta tam mânasi ile baglanmayi "sart kosar". Zaaflarimiz hem Türk, hem müslüman olarak sekillenmis kimligimize zaman zaman müdahale edilebilir. Ísze o zaman "siyasi kisiligimizi" sahsi varligimizin önüne geçirip inançlarimizin kontrolüne teslim olmaliyiz. "Kendimiz olmak"yolunda nefsimizle ve disaridaki engellerle mücadele etmek zorunda kalabiliriz. Bir dâva adamini "sokaktaki adam" dan ayiran en önemli fark belki de bu, baskalarina benzememek gayretidir. Biz "kendimiz olmak" derken bütün safligi ve saglamliyla Müslüman-Türk kimligini kasdediyoruz!

Bu kimlige bürünmek isteyenler oldugu gibi, bu kimligi "kaybedenler" ve buna düsman olanlar da vardir. Biz, hem "ecdadimiza benzemek", hem de onlarin tarihî misyonu olan "âleme nizam verme" ülküsünü gelecege tasimak gayesiyle donandigimiz için "ferdi hayat" yasama hakkina sahip degiliz! "Ben"imiz, "biz" içerisinde eridiginde yahut baska bir ifedeyle toplumsal suur içerisinde ayni düsünce ve idealleri paylastigimiz "ülküdas"larimizdan farkimiz kalmadiginda gerçek mânada bir teskilât ve dâva adami hâline geliriz.

Insanlari, "ayni tornadan çikmis" fabrikasyon mamuller olarak görmüyoruz ancak, ayni fikir ve iman cografyasinda yasamaya karar vermis ve böyle bir taahhüde "imza" atmis insanlar arasinda azamî ölçüde "gönül, kafa ve hareket birligi" nin olmasi gerektigini idda ediyoruz. Bu itibarla, hareketimizin "nev-i sahsina münhasir" bir "ülkücü tipi" buldugunu söylüyoruz.

"Ülkücüyüm" diyen insanlar, sahsî varliklarini teskilât prensiplerine uydurmaya "söz vermis" sayilir. Bunun için, ülkücü dünya görüsünü benimsiyenlerden, ülkücülügü hiç bir taviz vermiyecek sekilde hayat tarzi hâline getirmelerini istemek en tabii hakkimizdir.
Ülkücülük, ihtiyaç oldugunda kullanilan, isi bitince yerine kaldirilan bir "araç" degil, bilakis adini tasiyan insanlarin hayatini sekillendiren bir mukaddes dâvadir.

Degerli Ülküdasim,
Bizimle "yol arkadasligi" edenlerin içerisinde henüz "çig" olanlar bulunabilir. Buna göz yummamakla birlikte düzeltmek için gayret sarfetmeliyiz. Hangimiz "dört dörtlük" oldugunu iddia edebilir. Hepimizde az-çok kusur yok mudur? Önemli olan kusurlu olanlari dislamak mi yoksa onlari "kazanmak" midir. Zaten fazilet, kusurlari sayip ortaya dökmek; ifsâ etmek degil, kötülügü bir iyilikle degistirmektir.

Allah'in elçisi, Peygamber Efendimiz (s.a.v.); 'Hepiniz kardesinizin aynasisiniz. Kardeslerinizde bir leke gördügünüzde o lekeyi güzelce silin! buyurarak "kardes" olmanin gereklerinden birini isaret etmislerdir.Ülküdaslarimizin "ayibini" kendi ayibimiz olarak kabul etmeli ve en güzel sekilde o ayibi bir faziletle degistirmeliyiz. Devamli kötü fiiller isliyeni ikaz etmek ve düzelmeleri tavsiyesinde bulunmak bizim icin ayni zamanda dinî bir vazifedir. Ahlak zaafi içerisinde bulunmaya israr edenler bütün "ihtar" ve çabalarimiza ragmen hataya devam ediyorsa, "çikis kapisini" göstermekte ertelenmez bir görevimizdir. "Bir uyuz keçi bütün sürüyü pis eder" misali davamiza zarar veren kisileri dislamak hakkimizdir. Tekrar edelim, bu en son basvurulacak bir istir. Bir Allah dostunun bu konuda, yani "kötü arkadas" hususunda muazzam bir hadisesi var ki, bizim için büyük anlam tasimaktadir.
Ülküdasin...

Bu büyük zatin "namazli-abdestli" bir arkadasi varmis. Ama nasil olmussa seytanin tuzagina düsmüs ve sapitmis. Bir kaç kisi büyük zatin yanina gelmis ve; "senin o yanindan ayrilmadigin arkadasin vardi ya, iste o öyle bir sapitti ki sorma! Ne namaz kiliyor; ne oruç tutuyor. Kumar oynamaya, sarap içmeye, kötü kadinlarla düsüp kalkmaya basladi... Bir an evvel onunla arkadasligini kes!" demisler.
Bu sözleri isiten büyük zatin kendilerine uyacagini bekliyenler onun su sözleri ile gerçek "Íslâm ölçüsünü" görmüsler:
"Ya! Demek arkadasim bu hâle düstü. Öyleyse onun asil simdi benim arkadasligima ihtiyaci var!"

Ülküdasim,

Ínsanlarda iki türlü yanlis bulunabilir;
Bir, fikirde yanlislik,
Íki, fiilde yanlislik.

Davamizin esaslari bellidir. en son hedefi âlemde ilâhi nizami tesis etmek; Allah'in Kitabini ve adini yüceltmek olan teskilatlarimizi ve fikriyatimizi benimsiyenler bu düsüncenin ana hatlarini saglam olarak bilmelidir. Bilmelidir ki, yanlis düsüncülerin yörüngesine girmesin; sasirip girecek olursa bir an evvel asil mecrasina dönsün! Ülkücülügün din, tarih, ekonomi, sanat, siyaset, dil, milliyetçilik vs. anlayisini iyice kavradiktan sonra bu hususlarda yerlesmis esaslar ile sahsî düsüncülerimizin saglamasini yapabiliriz.

Dünya görüsümüz, milletimizin kiymet hükümlerinin billûrlasmis hâlidir. Tartisilmiyacak degerlerimiz vardir, ancak fikir sistemimizde ve siyâsi sahsiyetimizde "dogmatiklige" yer yoktur. Durgun, "statik" degil, dinamik bir özellige sahip oldugumuz için gayemizi tahakkuk ettirme yolunda "her türlü" fikri tartismalara açigiz. "Ümmetimin ihtilafindan-görüslerin çatismasindan- rahmet dogar" prensibi isiginda hedefe dogru ilerlerken, hareketin esaslarini açacak olan istisare ve tarismanin önemine inanmaktayiz.

Fikirde yanlislik dereken, fikrin yanlisligini degil, o fikir sistemine mensup kisilerdeki yanlisliga dikkat çekmek istiyoruz. Mesela; namaz kilmanin müslümanligin sartlarindan olduguna inanan bir kisinin günde dört vakit "zannetmesi" gibi...

Íkinci yanlislik, fiilerde yapilan yanlisliktir, demistik. Sende kabul edersin ki, bir dünya görüsüne bagli olan insanlarin tamamini "tek tip" yapmak imkânsizdir. Buna ragmen bizim gayretimiz bütün insanlarimizi yüksek ahlâk sahibi yaparken, fikirdaslarimizi da düsünce ve fiilde örnek hâle getirmektedir. Aramizda savundugu fikre uymayan hareketlerde bulunanlarin olabilecegini belirtmistik. Bunlar, "fikir yalancilari"dir. Zaten bunlarin çogu harekete "fikir endisesi"nin disinda baska bir gaye için katilmislardir. Fikre bagli olup da hareket eksikligi olanlar da zaten "davalarini yasayamamanin" ezikligi içerisindedir.Hele hele ülkücülüge yakismayan davranislarda bulunanlar, eger kötü niyetli degillerse, mutlaka vicdan huzursuzlugu pençesinde kivraniyorlardir...

Peki, bütün bu manzara karsisinda ne yapalim ülküdasim? Herseyi oluruna birakip, genis gönüllülükle seyirci mi kalalim? Fikirde ve fiilde hatali olan arkadaslarimizi derhal disliyalim mi? Yanlisa düsenlere bir tekme de biz vurarak onlara dogru olani göstermeden, inançlarini yasamiyorlar diye "buguz" mu besliyelim? "Bizden olmayanlara" gösterdigimiz hosgörüyü onlardan esirgiyelim mi?

Bana kalirsa, hatada israr etmemeleri sartiyla, bizimle fikir birligi edenlere sicak davranmaliyiz. Bu sicaklik neticesinde gönüller isinacak ve birbirine daha da yakinlasacaktir. Gönül ve fikir birligi saglam temellere oturan teskilatlar her türlü "firtina"ya karsi mukavetli olurlar. "Ülkücüdür, ne yapsa iyidir" demedigimiz gibi, "ülkücüdür, mutlaka en iyi olmalidir" demeliyiz.

Degerli Ülküdasim,

"Sen de hep hosgörüden bahsediyorsun!" dedigini duyar gibiyim ama, bir örenk daha vermek istiyorum. Hazreti-i Íbrahim Peygamber'in, sofrasina misafir almadan yemek yememe âdeti varmis. Yoldan geçen saçi sakali bir birine karismis bir ihtiyari eve çagirmis. Adam yemege saldirircasina baslayinca Hz. Íbrahim, "niçin besmele ile baslamadigini" sormuş. Adam; "ben Mecusi'yim. Bizim din adamlarimiz bize böyle bir sey ögretmedi" deyince Íbrahim Peygamber öfkelenmis ve o mecusiyi evinden kovmus... Bunun üzerine Cenab-i Allah; "Ey Íbrahim! Bu adami bize inanmadigi halde tam yetmis senedir doyurmakta idik. Sen bir kere doyuramadin!" diye hitap etmis. Tövbe eden Halilürrahman Íbrahim Peygamber, adamdan özür dilemis ve tekrar sofrasina oturtmus.

Ülküdasim,

Maddeci; ahlâktan, tarihten, insanliktan ve milletten uzak zihniyetin palazlandigi günümüzde insanimiza sahip çikmak mecburiyetindeyiz. Ísimiz her geçen gün biraz daha zorlasmaktadir. Halkimiz, "medya"nin tesiriyle "hilkat garibesi" hâlini almaktadir. Türk'e benzemeyen Türkler, Hiristiyan gibi yasayan müslümanlar mantar gibi çogaliyor. Ínsanimiz, "resmi" kanallar tarafindan bile ihmal edilmis durumda. Onlari egitici ve yönlendirici vasitalara yeterince sahip degiliz. Türk gençligi de "belden asagi, beyinden yukari" ceryani'na kapilmis vaziyette. Türk'ü madde ve mamasiyla yok etme planinin uyguluyacilari karsisinda tek "uyanik" güç olarak Türk milliyetçilerini gördügü için bütün oklari bu tarafa yöneltmisler...

Ocaklarimiza çikan yollar üzerinde pusu kuran ser usaklarinin tahribatini önliyebilmek için öncelikle birbirimize sIkI sarilmali, fitne fesat üreticilerine firsat vermemeliyiz. Teskilatlarimizin üzerinde, basta Türk gençligi olmak üzere bütün milletimizi "yüksek vasifli Türk" yapma yükü vardir. Bu yük paylasilirsa hafifler.Mademki ülkücü kuruluslar kendilerini bu milletin "varlik davasinin takipçileri" olarak görüyor, o halde sahip olduklari "mesuliyet suuru"nu daima diri tutmalidir. Ocaklara bulasacak bir "hastalik", bilelim ki Türk milletini "yataga düsürecektir."

Her ülkücü, Ocak'a ve Ocakliya yönelecek saldirilar konusunda dikkatli olmali ve davayi ilgilendiren her konuda kendini <"yetkili" hissetmelidir. Bütün isleri seçilmis veya atanmis yetki sahiplerinden beklemek, vakit kaybina ve verim düsüklügüne sebep olabilir.
Ülküdaslarimizin "fiilde ve fikirde" ülkücü gibi hareket etmelerini saglamaliyiz.
Ülkücülügü "dudak hikayesinden kurtarip" hayatimiza aksettirdigimiz an, Türk milletinin bahti daha da aydinlanacaktir...

Allah'a emanet ol!
Tanri Türk'ü korusun ve yüceltsin! (amin)

(Ülkücüye Mektuplar)

Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder