1 Şubat 2008 Cuma

Ceviz Dikmek

Sevgili Ülküdaşım,

Türk milliyetçiligini günah-i kebair" derecesinde gören bir partinin düzenledigi gecenin naklen yayini vardi bir mahallî televizyonda. Klasik nutuklarin ardindan bir de "iltihak" sovu yaptilar. Günün modasi ya!

"Su partiden falan, surdan filan kisi gurubuyla birlikte iltihak etmistir" diyen sunucu, dikkat ettim bir partinin adini anons ederken ziyadesiyle memnun oluyor ve bunu heyecandan biraz daha bagirarak belli ediyordu. O parti de kendilerine "rakip" saydiklari; Türk milletini ve batil güçlerin oyuncagi haline getirilmis cümle Íslâm âlemini yeniden sahlandiracak olan bir parti idi tabiiki... Üstelik, partilerine katildigi ilân edilen kisilerin "basi", zikredilen partiden ihraç edilmis bir zat-i muhteremdir. Ama, kalabalikta bunu kim merak eder ki...

Hele bazi muhtarlarin partiye, "seçmen"leriyle birlikte geçtiginin açiklanmasindaki mantigi hiç anliyamadik. Canim, muhtarlarin siyasî bir partiye meyillerinin olabilecegine karsi çikiyor degiliz. Elbet, onlarin da her vatandas gibi siyasî tercih yapma hakki ve hürriyeti vardir. Yanliz bildigimiz kadariyla "muhtarlarin partisi yoktur". Her mahalleye seçilmis muhtara ragmen bir "mahalle temsilcisi" veya siyasi literatürdeki adiyla "gölge" muhtar yerlestirilen bu parti kim ne derse desin, isi biliyor! Yani siyaset pazarinda çigirtkanligi iyi. Kitlesinin moralini yüksek tutabilecek her yola basvuruyor. Açilma ve örtünmeyi mükemmel bir sekilde yerine getiriyor: Aleyhlerine gelismekte olan bir olayi maharetle kapatip, hatta hiç orali olmayip kamuoyundan ve taraflarindan uzak tutarken, kendilerinden yana eser rüzgari "firtina" hâline getirebiliyorlar.

Meselâ Basbakan "ben böyle bir söz söylemedim" demesine ragmen ona atfedilen, "beni desteklemezseniz dinciler gelir" ricasinin ABD Basbakanina söylendigini her firsatta tekrar etmektedirler. Bu sözün söylenip söylenmedigini, söylendiyse muhattabinin kim oldugunu bir kenara birakalim. Refahçilar "göze" hitap etme unsurunu çok iyi kullaniyorlar.

Siyaset biraz da göze hitap etmedir!
Vatandas görüntüye göre hareket etmiyor mu?
Yol kenarina dikilip konvoyunuzdaki arabalari saymiyor mu?
Yüzde kaç oy aldiginiza bakmiyor mu?
Miting alaninizda bir metrekareye kaç kisinin düstügünü hesaplamiyor mu?
Teskilat binanizin büyüklügünün bile önemi var vatandas için.
Kendisini yönetmek için oyuna talip oldugunuz insanlarin bu gibi beklentilerine cevap verme zorundasiniz.

Siz vatani ve milleti daha iyi bir seviyeye getirecek bir programin sahibi olabilirsiniz ama, bunu halka gösteremiyorsunuz, "kendiniz çalar, kendiniz dinlersiniz."

Giriste belirttigimiz "Katilim" töreninin yapildigi gün, gazetemizde ayni sehrin MHP'li ilçe baskaninin beyani yer aliyordu: "... Íste bütün bunlari çok iyi idrak eden halkimiz, kitleler hâlinde partimize katilioyor. Son bir ay içinde sadece RP'den 800 kisi partimize katildi. Diger partilerden hareketimize katilan kisi sayisi ise 1700'dür..." diyordu baskanimiz."Çok ses çikaran bu bos teneke"lere karsi sahip oldugumuz gücü göstermek zorundayiz.Evet, biz siyasî ikbal, sahsî menfaat pesinde degiliz ama, "günes kadar aydinlik" olan davamizi iktidar yapabilmek için, "siyaset oyunu"nun gereklerini de yerine getirmeliyiz. Bu arada bazi "ayakoyunlari" bizi yildirmasin.

Emin olun, ümidimizi kesmeyelim; !islâmin gür sadasi", atalardan emanet olan bu mukaddes topraklarda birgün mutlaka iktidar olacaktir.

Bir ceviz agaci gibi genç yetisen ama, saglam olan hareketimiz yarinin büyük Türkiye'sinde "dik basli, tok karinli" bir milleti meydana getirecektir. Bugün çekilen sIkIntIlar ve gösterilen acelicikler yarina tatli bir hatira olarak götürülecektir.

Sevgili ülküdasim,

Simdi anlatacagim olaydaki incelige dikkat etmeni istiyorum.

Boyunun va yasinin küçüklügüne bakmadan kocaman bir davayi omuzlayan; Türk milletinin kara sevdalisi gençlerden biri, Edirne'den Hakkari'ye kadar vatanin her kösesinde sazi ve sözüyle "Ülkü denen nazli geline" askini anlatan Âsik SEFAI Hoca'ya Kayseri'de bulundugu bir sirada sordu: "Agabey, Türkiye'nin bütün meselelerini çözebilecek yegane güç ülkücüler oldugu halde, nasil oluyor da oyumuz yüzde 4'lerde kaliyor. (O vakitler hilalik önünde kara bulutlar vardi!) Hem niçin digerlerinin sesi bizden çok çikiyor? Bizim hiç mi hatibimiz, âsigimiz yok?!"

Genç, demek istiyordu ki, 1944'lerde baslayan siyasî hareket 1990 Türkiyesinde iktidar olamiyordu. Dünkü çocuk sayilabilecek partiler nefes alislarini bile megofonla duyururken MHP'nin Ülkü Ocaklari'nin faaliyetlerini niye herkes duymuyordu.

Sefaî Hoca delikanlinin yanik yüregindeki izdirabi anlamisti. Âsik, ârif demektir.
"Allah razi!" dedi, söze baslarken, her zamanki gibi. "Bak yigidim, tavuk yumurtlarken yedi mahalleyi ayaga kaldirir, sonunda civciv olacak bir seypeydahlar. Allah razi olsun, bir de atin dogurusuna bak; mübarek Köroglu'na layik bir kisrak dogurur ama, sessizdir; duymaz! Anladin mi? Allah razi olsun."

Yumurtayla tayin arasindaki farki kavriyamiyacak ne vardi! Delikanlinin yüzündeki anlamli tebessüm her seyi izah ediyordu.

Basbug'un 1965 senesinde Cumhuriyetçi Köylü Partisi'nin üye sayisi elliyi geçmeyen gençlik kollari mensuplarina verecegi seminere, sadece dokuz kisinin katilmasi üzerine orada biraz mahçup sekilde duran ilk ülkücü gençlere söyledigi su sözleri agabeylerinden defalarca dinlemisti.
Basbug, ülkücü hareketin çekirdegi sayilabilecek o gençlere demisti ki:
"-Üzülmeyin arkadaslar! Siz dokuz kisisiniz... Siz de gelmeseydiniz ben bu egitimi kendi kendime yapacaktim. Bugün bu küçük salonu dolduramadiniz ama, yarin sayiniz çogalacak, meydanlar sizi almayacak. Bir sonraki seminerin konusunu ilân ediyorum: EGER SEN ISTIYORSAN O BIR HAYAL DEGILDIR."

Gerçekten, askla istenen seyler hayal olmaktan çikiyor, hakikat âlemiyle kucaklasiyordu.
Ülküler zaten biraz "hayal" degil miydi.
Anadolu'nun kapisini Türklere açan,
Constantinopolis'i Ístanbul yapan,
Akdeniz'i bir "Türk gölü" hâline getiren,
Neticede küçücük bir kara parçasinda kölelestirilmek istenen bir milleti dirilten hep o "hayal" degil miydi?

O genç ülkücü, tabutluklardan C-5lere tikilan, temsil noktasinda önüne "barajlar" konan, kirk türlü Bizans oyunuyla önü kesilmek istenen Milliyetçi Hareket'in iktidarini görmek için yaslanmiyacakti! Çünkü o, 1944'lerde dikilen 1960'larda filiz veren, 1970'lerde kanla sulanan, 1980'lerde budanan "ceviz agaci"nin serinletici gölgesi altinda yasayacakti.Ceviz, tipki çinar gibi geç büyür ama, ömrü uzun olur... Kabak dikenler ise muradlarina çabuk ererler fakat bir sene sonra sararmis bir tarladan baska bir seye sahip olamazlar...

Ülkücüye Mektuplar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder