6 Şubat 2008 Çarşamba

Ortadoğu ve Türkiye - Alparslan Türkeş

Osmanlı Devletinin Rolü

Türkiye Cumhuriyeti on altı imparatorluğun devamı ve Osmanlı Devletinin mirasçı sı dır. Osmanlı Devleti Kırım'dan Ye inen'e, Kafkasya'dan Cezayir'e kadar uzanan sahadaki milletlerin barış ve huzur içinde yaşadığı bir imparatorluktu. Bu devlette Türk Hakanlığı -İslam Halifeliği- Roma Kayzerliği birleşmiş, tebaa hukuk ve İmkan eşitliği içinde hür yaşayışlarını sürdürmüş idiler. İmparatorluğu teşkil eden bölgelerden hiçbirisi sömürge değildi. İktidarın indinde hiçbir kavim diğerinden aşağı tutulmamıştı. Osmanlı ordusunda bir Konyalı subayın emirberi Cezayirli, bir Libyalı subayın postası Bağdatlı olabilirdi.

Devlet bu hür, adil ve müsamahakar vasfı ile üç kıta'nın bağlantı yerinde barışı kuruyor ve koruyordu. İmparatorluğu teşkil eden bölge milletleri de kendilerinin olan devletin her bölgesini aynı kuvvetle savunmaya çalışıyorlardı.

Doksan üç Savaşı namıyla anılan 1877 Rus-Türk Harbinde Filistin alayının bütün erleri bir tanesi dönmemek üzere Plevne'tle şehit oldular. 1911 İtalyan tecavüzünde Mustafa Kemal, Enver Paşa, Fethi Bey gibi subaylar Libyalı aşiretlerle ve Libya Kralının ceddi olan Şeyh Sunu si ile birlikte Trablus Garbı korumuşlardı.

Devlette İçtima etmiş milletler ve bölgeler, hiçbir ayrılık gayreti göstermemişlerdir.

Ancak sanayi inkılabının bölgede geç idrak edilmesi, sanayileşmiş devletlerin bu büyük blok üzerinde iştiha duymalarına sebep olmuş, bu devletlerin sanayici güçleri ile Rusya'nın emperyalist emelleri birleşerek bu b I okun dağıtmasına amil olmuşlardır. Dünya Barışının kurulması ve korunması için büyük bir denge unsuru olan ve Akdeniz emniyetini sağlayan Osmanlı kudreti kendini teşkil eden milletlerin menfaat ve İradesi hilafına dış tesir ve tazyiklerle Birinci Dünya Savaşı'nda yıkılmış ve Lozan barışında bu yıkılma bize de tasdik ettirilmiştir.

İmparatorluğu teşkil eden bölgeler İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından bölünmüş ve hakiki sömürge hayatı başlamıştır. İkinci Dünya Savaşının sonunda bölgelerin milletleri istiklallerini kazanarak bugünkü statü teşekkül etmiştir.

Bu bölge ticari, iktisadi askeri ve manevi bir bütün teşkil eder. Üç kıt'a arasındaki deniz, kara ve hava yolları bu bölgeden geçer ve eski dünyanın irtibatlandığı yerdir.

Demir, kömür, pamuk, buğday, petrol gibi onsuz olunmaz maddeler bölgede kendine yetecekve dünya piyasasını etkileyecek miktarda mevcuttur

Türkiye demir-kömür ve diğer madenleriyle bölgenin ağır sanayi illerini Irak ve Suriye buğday ve pamuğunu; İran, Kuveyt, Bahreyn ve Arabistan petrolünü temin ederek bir iktisadi bütün teşkil ederler. Karadeniz, Akdeniz, Killideniz ve Hint Denizi ile çevrili olan bu saha milletlerarası siyasette bütün stratejik manevralara müessir ve kendisi üç kıt'ya ve dolayısıyla dünya muvazene ve mücadelesinde ihmali mümkün olmayan bir ağırlık teşkil eder.

Bu bölge insanlarının hepsi İslam dinindedirler. 1300 senedir aynı kıbleye yönelir, aynı kitabı okur, aynı duayı ederler, 400 sene aynı bayrağı öp taşıdılar, 400 sene Türk bayrağı Kâbe'ye çekildi. Bunun meydana getirdiği manevi ve hissi birlik her çeşit hesabın ötesinde bir kuvvettir. Netice olarak diyebiliriz ki, yukarıda sayılan şartlar Ortadoğu devlet ve milletlerini hiçbiri için vazgeçilmez tamamlayıcılar haline getirmiştir. Bu devletler arasında tahakkuk edecek bir müşterek siyaset sulh, sükun ve huzur amili olacaktır.

Bazı garip düşünceli kimseler teokratik devletlerle işbirliğinin laikliğe aykırı olduğu iddiasında bulunmaktadırlar. Bunlar eğer kasıtlı değilse, manasız mütalaalardır. Zira Türkiye, teokratik İngiltere ite ittifak halindedir.

Devletlerarası münasebetler milletlerin yararına göre düşünülür.

Kapitalist Amerika ile komünist Rusya, emperyalist İngiltere İkinci Dünya Savaşında ittifaktan kaçınmamışlardır. Şu veya bu prensip uğruna millet menfaatlerini haleldar etmek devlet adamlığı ile kabili telif değildir.

Hükümetin dış siyaseti heves kar ziyaretlerle yönetilir sanılmaktadır. Ortadoğu memleketlerini taciz ve tehdit eden Mısır; Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimi ile menfaat birliği kurmuş, Yugoslavya ile işbirliği teşebbüsleri platonik bildîriler teminine bile güç yetiremez.

Türkiye hükümetleri diplomatik deneme ziyaretleri ile dış münasebetler kurulamayacağını bilmelidirler. Tecrübeli diplomatların hiç de az bulunmadığı Hariciye Vekâleti teknisyenlerinin mütalaalarına itibar edilmeli ve siyasilerin tecrübe noksanı onların bilgisiyle tamamlanmalıdır. Türkiye kuvvetli, müstakar ve iyi niyetli bir güney siyaseti tatbik etmelidir. Milli menfaatlerimiz bu yöndedir.

Ortadoğu, jeopolitik durumu ve iktisadi zenginlikleri ile temsil ettiği medeniyeti ve etnik yapısıyla dünya istikrar ve barışının kilididir. Bugünkü durumu İle Ortadoğu, Afrika kirasıyla beraber. Batı Avrupa'nın sebze, meyve bahçesi, zahire anban, maden ve hammadde kaynağı, Avrupa sanayinin muhtaç olduğu ucuz insan gücü kaynağı ve sanayinin çıkardığı malların elverişli pazarı durumundadır. Ortadoğu'nun huzur ve barış içinde bulunması dünya barışı için şarttır. Bu bölge, eski zamanlardan beri Batı Dünyasının ilgilendiği bir bölge olmuştur. İkinci Cihan Savaşından önce büyük ölçüde İngilizlerin ve onun yanı sıra Fransızların kontrolünde bulunmuştur. İkinci Cihan Savaşı'ndan sonra Nato ittifakı içerisinde yer alan bu devletlerle beraber, A.B.D.'nin kontrolü altına girmiştir. Fakat Sovyetlerin değişen deniz stratejisi ve İsrail-Arap zıddiyetinin Araplarda meydana getirdiği tepki dolayısıyla Mısır, Suriye ve Irak'ta Sovyet Rusya'nın tesir ve kontrolü başladı.

Ortadoğu içerisinde Türkiye, coğrafya yapısı bakımından bölgeye gelen ve bölgeden çıkan bütün yollara hakim bir kale durumundadır. Osmanlı Devleti, birleşik bir Orta Avrupa, Balkan devleti ve Ortadoğu ile Kuzey Afrika devleti olarak kurulmuş ve faaliyet göstermiştir. Bu İmparatorluk, bölgede barış, huzur ve büyük kalkınma sağlamıştı. Birbirlerine zıt çeşitli milletleri ve İnsanları ahenkli bir idare içinde, onları ezdirmeden yaşatmış ve huzura ulaştırmıştı. İkinci Cihan Savaşı sonunda belirmiş olan Sovyet saldırısı ve tehditleri karşısında AB ve Batı Dünyası Türkiye'nin sağladığı koruyucu örtü ve savunma gücünden yararlanma yolunu tuttular. Yunanistan'la birlikte Türkiye'yi NATO ittifakına alarak, Ortadoğu'daki menfaatlerini bu iki devletin yardımı ile güvenlik altında bulundurma yoluna gittiler. Bu sırada Filistin'de İngiliz ve Amerikalıların da yardımı ile bir İsrail Devleti kuruldu.

Başbuğ Alparslan Türkeş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder