1 Şubat 2008 Cuma

KUTLU YOLUN ŞAŞKINLARI

12 Eylül'den sonra müslüman olanlari bilirsiniz.Yok canim Türkiye disindaki isçilerimizin gayretleri neticesinde Íslâmi kabul edenlerden sözetmiyorum. Su andan, babadan müslüman olup da 13 Eylül'de "hidayete" eren "bizimkilerden" bahsediyorum.

Bugünlerde yeniden günes görmüs yilan gibi tas aralarindan kafalarini uzatan bu meczuplarin tislamalarini duyuyoruz.

"Kafayi çekip çekip kanimiz aksa da zafer Íslâmin diye çok bagirdim" diyor bunlardan biri. "Çok sükür uyanmis ve ülkücülükten teberri etmis..." Sanki kendisine kafayi çek ve sonra ortaya çikip "zafer Íslâmin" diye nara at diyen varmis gibi...

Birisi de "oruç yer, oruç tutmayanlari döverdik" diye büyük bir sirri ifsa ediyor(!). Be mübarek, hangi Ocak'ta hangi baskan sana oruç ye, sonra da git oruç tutmayanlari döv dedi!Eger sen bes para etmez kalibinla Ocagima girip insan varliginin jayvanî tarafini terbiye edemeyip, ahlakini güzellestiremediysen ben ne yapayim.

Kabe'ye her yil onbinlerce tasit gidiyor amma hiç birisi haci olamiyor.Kildigi namaz adami kötülüklerden alikoymuyorsa namazin ne suçu var. Tuttugu oruç giybetten, hasetten uzaklastirmiyorsa aç durmanin ne âlemi var.

12 Eylül'den önce ya komünist olup "ne Amerika, ne Rusaya, ne Çin; her sey milliyetçi Türkiye için" diyerek Türk milletinin sonsuza kadar hür ve güçlü olarak yasamasi için çalismak siklari vardi. Ülkücülügü tercih edenler pesin olarak büyük bir "çikar" saglamislardir: Kendilerini korumak!

Hem adi geçen ser güçlere karsi Íslâmi ve millî degerleri savunan, devleti koruyan (gerçi hiç kimse onlara devleti koruyun dememisti.) hem de kendisini yarinin Milliyetçi Türkiyesine hazirlamak zorunda olan ülkücü hareket-tesbihte hata olmaz ya-yedi sekiz çocuguyla bir evin islerini omuzlayan kocasiz bir kadina benziyordu. Düsünün bir kere namusunuzu koruyacaksiniz, o kadar çocugun ihtiyacini karsiliyacaksiniz; yemeklerini pisirecek, bulasiklarini yikiyacak, elbiselerini temizliyecesiniz...Evi sürüp düzenliyecek, çarsi pazar isini halledeceksiniz... Yeri geldiginde çocuklarinizi haksiz yere dövenin karsina dikilip haddinibildireceksiniz... Bu arada ibadetlerinizi yerine getirecek, kültürünüzü gelistirmek için kitap okuyacak, sosyal faaliyetlere katilacaksiniz..

Ne oldu? Íçinizi SIKINTI basti degil mi? Íste ülkücü hareket 12 Eylül öncesinde bundan daha sartlar altinda idi...Sahsî her türlü düsünceyi ötelere firlatip bir büyük ülküyü almistik ciliz omuzlarimiza... Davamiz Türkiye'yi maneviyatta, ilimde, sanatta, teknikte ilerilere götürmekti. Davamiz nizam-i âlemi gerçeklestirmek, Allah'in adini yaymakti... Davamiz esir Türkleri hürriyete kavusturmak, Turan'i gerçeklestirmekti. Davamiz bütün müslümanlari küfrün buyrugundan kurtarmakti. Bu "dava" bize hazir bir sekilde geldi. Yani 90'li yillarda yasi otuz ve biraz üzerinde olan benim neslim, gözümü açtiginda kizil ve kara her türlü emperyalizme karsi Türk milletini müdafaa eden bir hareketle karsilastilar.

Biz kisa pantalonlarla gezerken Alparslan Türkes adinda bir babayigit, Türk'e ve Íslâm'a karasevdali bir iman ve aksiyon adami çevresindeki serden geçitlerle kutlu mücadeleye devam ediyor... Edebiyat sahasindan politika meyadnina çikincaya kadar pek çok renge bürünen; zaman zaman kabuk milliyetçiligi özelligi gösteren Türkçülüge en saglikli yorumu getiren ve milliyetçiligi kitlelere maleden sayinTürkes olmustur.

Asil mevzuumuza dönelim:
Davasi belli, lideri belli; teskilatlari kurulmus bie harekete mensup olan insanlarin yapmasi gereken tek sey vardi: Girdikleri yolu iyi bilmek! Lider ne demis: "Benimle dava arkadasligi edeceksiniz, herseyden önce yüksek vasifli Türk olmaya mecbursunuz..." Lider ne demis: "Milliyetçi Harekete katilanlar ve bu ülkünün bayragini tasiyanlar, hem Türk milletinin ihtiyaçlarini bilmek hem de memleket gerçeklerini görmek ve göstermekle görevlidir..." Lider ne demis: "Gençler! Hepiniz birer Türk bayragisiniz. Bayragi lekelemeyin, kirletmeyin, yere düsürmeyin..."

Milliyetçi Hareket'in liderinin Íslâm dininden ve Türk töresinden devsirdigi, Türk milletinin kurtulus ve yükselis reçetesi olan Dokuz Isik Doktrini'nden bir sayfa bile okumuyanlar "Dokuz Isik bizi hiç baglamamisti" diyorsa gülüp geçiniz.

"Millete hizmet edebilmek için hayatini feda etmeyi göze alabilecek kadar cesur olmak yetmez. Alçakça iftiralara, seref ve haysiyete karsi tertiplenen suikastlara karsi da cesur ve dayanikli olmak gerekir" diyen Alparslan Türkes'e karsi duyulan güveni zedelemek için seytanin bile aklina gelmiyecek fitneleri uyduranlarin sözlerine aldananlara aciyiniz.

Íslâm ahlâk ve fazileti, Türklük gurur ve suuru ile kimligini olusturmus bir gençlik meydana getiren büyük dava adaminin teskilatina ham girip olgunlasanlar oldugu gibi, odun girip odun çikanlar da olmustur.

Ülkü ocaklari 12 Eylül'den önce Türkiye'yi Rus uydusu yapmak isteyenlere "iman dolu gögüslerini" siper ederken, basta gençlik olmak üzere bütün Türklerin millî bir ülkü etrafinda toplanmalari için çaba sarfediyordu.

Bilenler sahittir ki, bütün Ülkü Ocaklari hummali bir sekilde kültür faaliyetlerini sürdürmüstür. Hem de kursun, bomba yagmuru altinda...

Liseli gençler, "Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi", "Türkiye'de Gecekondu Meselesi", "Cihat ve Sehitlik", "Dis Politika ve Türkler"... gibi konularda seminerler veriyor; biyiklari henüz terlemis on yedi yasindaki civanlar en büyük rütbe kabul ettikleri sehitlige kavusuyordu.

Bugün hirpani urbalar içinde ezile ezile büzüle büzüle "yeni müslüman oldugunu" ifade eden meczuplarin geçmislerine iyi bakin. Onlar, Ocak'ta seminerler, konferanslar verilirken bir kahvehanenin dumanli havasinda pisti oynuyorlardi. Bir sehidin cenazesi tekbirlerle mezarliga götürülürken onlar, besinci sinif bir sinemada porno film seyrediyorlardi. Ülküdaslari (!) komünistler veya eyyamcilarla fikir tartismasi yaparken yahut okullarina giderken tasli sopali saldiriya ugrarken onlar, salya saçarken kiz pesinde kosuyorlardi...

"12 Eylül'den sonra geçmisimizin muhasebesini yaptik ve ülkücülükten vazgeçtik!" diyorlar.
Tüh onlara!!..

Ne zaman ülkücü olmuslardi ki ayrildilar ülkücülükten!
Serefli bir fikri tasiyamadiklarini itiraf etmeli, sahsî kusurlarini mukaddes bir ülküye yüklememeliydiler...

"Kusur Íslâmda degil bizim müslümanlarimizdadir" diyen sairin bu sözü, ülkücülügün sirrina eremiyenler için kullanilabilir.

Evet, 12 Eylül'den önce kendisini tam mânasiyla yetistirmeden postal sesi duyan; hasbelkader ülkücü hareket içinde bulunan bazilari, ne idigü belirsiz yazarlarin kitaplarini okumaya basladi; bilmem hangi sapik mezhebin güdümündeki hocalarin konusmaci oldugu ev toplantilarina katildi... Tasavvufun özünü idrak edemeden tarikatçiliga soyundu... Yarim doktorun candan ettigi gibi bunlar da yarim âlim olarak malum fiili islediler.

Neticede isemekle günesi söndürecegini zanneden be meczuplar sadece kendi ayaklarini islatti... Bugün herkes kendisini ve en yakinindaki ülküdasini kontrol etmek zorundadir... Ülkücülügün ne oldugunu, ülkücünün nasil olmasi gerektigini bilmeden olmaz vesselam!!..

Selam ve duayla.

Ülkücüye Mektuplar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder