21 Şubat 2008 Perşembe

OCAK'LI ÖYKÜMÜZ

Hani, yangınların ortasındaydık...

Hani, her şehirde üç-beş cevval, aleme restini çekmiş, deli-dolu yiğit...

Hani, kimsesizdik, sahipsiz... Ağabeylerimiz mahpusta, dışarıdakiler duldada... Ocağımız bir göz soğuk oda... Manavlardan kasa isteyip arkadaşlarımızı ısıtmak istediğimiz o sefil, o onurlu günlerimiz...

Hani, birer parça kuru ekmekle karnımızı doyurup şükrettiğimiz hesapsız geçmişimiz... Sırtımızı birbirimize dayayarak girdiğimiz kavgalarımız...

"Ocağımız,evimizdir" diyerek evlerimizden kaçıp ocakta sabahladığımız, bir bardak çaya ve birkaç "arkadaş"a feda ettiğimiz "dışarıdaki dünya"... "İşte buradaki üç-beş kişi bile olsak, esir Türkleri kurtaracağız, Turan'ı kuracağız" diye ettiğimiz yeminlerimiz...


Hani, daha sonra protokollerde görmeye başladığımız, oysa her gittiğimizde, "Ülkücülük diye birşey mi kaldı? Üç-beş tane toy genç, takılmışsınız Türkeş'in peşine...

Bu memleketi siz mi kurtaracaksınız? Bu hareket misyonunu tamamlamıştır." diyen sözde "büyüklerimiz"e kahredişimiz...

Hani, karlı bir kış gecesi, Malatya'da, Doğanşehir`li yetim Mehmet'le "komünist" mahallesine gidip,bağıra bağıra söylediğimiz "Çırpınırdı Karadeniz" marşımız...

Hani, sokakta, çay ocağında, elinde ülkücülükle ilgili bir kitap olan birini gördüğümüzde, öz kardeşimizi görmüş gibi olup, gidip tanışıp, boynuna sarılışımız... Birbirimizin eksiğini kapatmaya, ayıbını örtmeye çalıştığımız fitnesiz günlerimiz...

En çok dergiyi kim satacak diye yarıştığımız, sokaklara döküldüğümüz dirençli yıllarımız... Ocağımızda "Yunus", sokakta "Yavuz" olduğumuz o sevgimiz, o kavgalarımız...

***

Sonra, birer-birer dağılışımız... Herbirimiz başka bir şehre, her birimiz başka bir öyküye... Hepimizin yüreğinde "ilkocağımız"ın tadı... Kocaman binalarda bile, o soğuk bir göz odanın özlemi... Yediğimiz her güzel yemekte, o domates, peynir, ekmekteki tadı arayışımız...

"Çirkin gerçekler"le her karşılaştığımızda, "rüyalardan uyanmasaydık" diye inleyişimiz... Belki bin kere kafamızı çarptığımız hayatın mermer duvarları... Sarsılışımız, devrilişimiz... Ve her seferinde yeniden,yeniden, yeniden doğruluşumuz...

Hayatı, işte şimdi, işte burada kesip atsak, o rüyaya tekrar dönebilir miyiz reis? Herşeyimizi bırakıp dönsek, o bir göz odayı yerinde bulabilir miyiz?

Şu anlamsız telaşı, şu gereksiz "yük"ü, bir gömlek gibi sırtımızdan çıkarıp atabilir miyiz? Bu "gerçek"ten uyanabilir miyiz reis,uyanabilir miyiz?

***

Kulağımda eskiden kalma bir ses... Kalk ayağa reis!...

"Yastığımız mezar taşı
Yorganımız kar olsun
Biz bu yoldan dönersek
Namus bize ar olsun"

ALİ KINIK

1 yorum: