1 Şubat 2008 Cuma

DİKKAT EDELİM

Sevgili ülküdasim,

Geçenlerde bir gönüldasimizla sohbet ederken laf döndü dolasti, "ülkücü hareketin 12 Eylül ve sonrasi"na geldi.Ülkücüler, fikrî sahada dün neyi savunuyorlarsa bugün de ayni seyi savunuyorlardi. Türkiye'nin sartlarinda "uzun boylu" bir degisiklik olmamisti. Renkli televizyon yayinlari baslamis, cep telefonlari çogalmis, alis-veris kredi kartlariyla yapilmaya baslanmisti.
Türkiyemiz hâla az gelismis ülkeler arasindaydi.

Bebek ölümlerinin hizi kesilmemis, trafik canavarina "kelepçe" takilmamisti.Rn islek caddelerde hâla travestiler pazarlik yapiyor, hâla Manukyanlar vergi rekoru kiriyordu.Millî varligimiza düsman olan milletlerin sayisinda bir azalma olmamis, sinirlarimiza göz dikenlerin gözü oyulmamisti.Bagimsiz, güçlü bir Türkiye istemeyen odaklarin piyonlari "gavurun kilicini salllamaya" devam ediyordu. Bir yandan kiliç salliyor, diger yandan da Türk düsüncesine kuyu kaziyordu.

Yöneticilerimiz sIkIstIklari zaman "milli birlik ve beraberlik" nutuklari atarken, Türk milliyetçilerini "kara liste"ye almayida ihmal etmiyorlardi."Devrim kanla yazilir" diyerek silah kusanan, devlete isyan etmeyi "romantik" bir hâle sokan yoldaslarin efsaneleri yerine "pop ilahlari" konuyordu."Vatanim için ne yapabilirim?" diyecegine; "en kisa zamanda nasil köseyi dönebilirim?" diyen bir gençlik yetisiyordu. Kitap yerine bira sisesi kavruyordu genç eller ve "devlet baba" sirça köskünden seyretmekle yetiniyordu olan biteni.

Ülküdas!

Gayem, Türkiyemizin manzarasini çizmek degil. Bu "malumu ilân etmek" olur. Belki on sene sonrada ayni sIkIntilarin yasanmasi devam edecek. Burada esas olan, bütün bu menfilikler yasanirken Ülkücü Hareket'in tavrinin ne oldugudur.Mektubun basinda zikrettigimiz ülküdasimizin görüslerini aynen nakletmek istiyorum. Kardesimiz diyor ki:

"... 12 Eylül'ün Türkiye'deki bütün sosyal dengeleri alt üst ettigi gibi ülkücü harekete de siddetli bir darbe vurdugu inkâr edilemez. Buna ragmen teskilâti dagitilmis, Lideri ve fikir adamlari hapse atilmis; Türk milliyetçiligi olan fikir sistemleri komünist ülkelerin mahkemelerini aratmiyacak ölçüde yargilanmis bir hareketin sifirdan baslarcasina bugünlere gelmesi çok büyük bir basaridir. Benzeri bir "darbe" baska bir harekete yapilsaydi, bugün onun yeri "müze" olmustu. Ülkücülerin eski güçlerine kavusmalarinin sebebi Türk'ün "ayakta kalabilme" hasletine baglanabilir. Bu da Cenab-i Allah'in bir lütfudur. Dünyadan Türklügü silseniz nasil bir bosluk olursa, Ülkücülerin Türk'ün bünyesinden çikarilmasiyla da benzeri bir bosluk meydana gelebiliur.

Ülkücülük, Türk'ün "dinamosudur", yoklugu hâlinde akbabalar gibi tepemizde bekleyen Dogulu ve Batili milletlere gün dogacaktir.
Ülkücü Hareket'in dirilisi, Alparslan Türkes gibi bir lidere sahip olmasina da baglidir. O lider ki, "Türk'ün yeniden cihana hakim olma ülküsü" yolunda büyük bir ask ve azimle yürümüs; kendi devletinin "yöneticileri" tarafindan bile anlasilmiyarak zindanlara tikilmis fakat, her seferinde "Türk'ü lider yapma" gayesi bilenmistir.

Türkiye'de her türlü iç ve dis engellemelere ragmen iktidara yaklasan Milliyetçi Hareket'in en büyük rakibi -dilim varmiyor ama, en büyük düsmani- yine kendisidir.12 Eylül öncesinde disa yönelik olan hareketimiz, son yillarda içe dönük mücadelelere itiliyor. Türk-Íslâm ülküsüne gerçekten inanmis dava adamlarina hiçbir "köksüz" tesir edemezken, kisiligi olusmamis, ülkücülügü bir etiket olarak kullanmaktan öte bir sey yapmiyan fikir sahtekârlari insan suretiyle seytanlarin yörüngesine çabucak girebilmektedir.

"Siyasi geleceklerini sömürgecilerin emeleriyle birlestiren" bir takim parti, vakif, dernek vesairenin var güçleriyle üzerimize saldirmalari; bunu yaparken zaman zaman "dost" kiligina bürünmeleri isimizi zorlastirabilir. Onlarin oyunlarini bosa çikaracak vasitalari derhal devreye sokmazsak zaferimiz gecikebilir. Fakat sunu unutmuyalim ki, dünyada müslümanlarin ve Türk'ün kani oluk oluk akmaya, bunlarin haklari gasbedilmeye devam eder.

Kesinlikle ülkücü olmayan fakat, kendisini "ülkücü gibi" gösteren bazi bozguncular, teskilatimiza zaafa düsürmeye çalisti. Menfaatçilik damarlari genislemis olan bu sahislar, "yedi kocali Hürmüz" gibi her partiye mavi boncuk dagitmaktan da geri kalmadilar. Hareketimiz basari kazandikça çogalan bu "mantarlar" biçagin kemige dayandigi "atesle imtihan" verdigimiz dönemlerde ihale kapmakla, düzenbaz düzen partilerini omuzlamakla mesguldüler.

"Bizim ülkücülügümüz 12 Eylül gecesinde bitti", "Dokuz Isik bizi hiç baglamamisti", "MHP'den baska yerde milliyetçi olunmaz mi?", "Diger partilerde arkadaslarimiz var, bunlari da toparliyabilmek için basinda Türkes'in bulunmuyacagi yeni bir parti kurulmalidir." ... gibi sözleri gögüsünü gere gere, ülkücülerin gözünün içine baka baka söyliyen bu tipler, bugün yeniden "ülkücülüge soyunmuslarsa" bunun altinda bir "it yenigi" vardir.

Bunlarin içerisinde hatasini anlayan ve "tövbe" edenlerin basimiz üzerinde yeri vardir.Ayni sapik düsüncede sabit olan ve "kaleyi içten feth etmek" üzere aramizda dolasmaya baslayan yilan tabiatlilara karsi da "tepki" mizi de açikça ortaya koymaliyiz. Bu "Türkes ve Türkçülük" düsmanlari, iyi niyetli arkadaslarimizi istismar ederken teskilâtta "yönetici" kademesine geçebilir Aptallarin gevsekliginden istifade ederek il veya ilçe baskanligi için aday olan; çevresine aldatabildigi kadar saf kardesimizi toplayan bu insanlara karsi teskilat otoritesi ortaya konmali; teskilat, bu ise karistirilmak istenmiyorsa suurlu delegelere gerçek izah edilerek yeni bir fitne dikeninin bas göstermesine firsat verilmemelidir.

Iki elin parmaklarindan fazla bir sayiya ulasmayan bu "iyi gün keneleri"nin ülkücü harekete zarar vermemesi için camiamiz uyandirilmalidir. Bir gider bin gelir, buna inanalim.Ülkücü hareketten kopup da, serefli bir hayat sürdüren "insan" görülmüs mü hiç!
.... Ayrica, teskilat adamlarimiz, asker ocaginda bulundugu gibi bir sistemi hayata geçirmeli, insanimiz bos birakilmamalidir! Haftalik, onbes günlük, bir aylik zaman araliklariyla seminerler, açik oturumlar, "ayran sölenleri" yapilmali; ülkücü hareketi'in muzaffer olabilmesi yolunda nelerin yapilabilecegi tartisilmali; içimize sizabilecek fitnecileri tesbit edecek birimler olusturmali; Türk milliyetçiligine düsman hareketlerin faaliyetleri gündemden düsürülmelidir.

Durgunlugu sevmeyen Türk'ün bütün özellikleri ülkücüde toplanmistir. Türk, asil fetih adamiysa, ülkücüde öyledir. Ülkücüye hedef göstermek lâzim. Basbug'un isaret ettigi gibi, Türk'ü yüceltme sevdasiyla "yildizlari hedef alan" ülkücüler, "su agbey mi baskan olsun, bu mu?" diye soru sormamali; siyasi hayatinda ülkücü çizgiden sapmamis; saga sola egilmemis ülkücüleri omuzlamalidir.Bir ülküdasimizi baska bir ülküdasimizla kiyaslamayalim. Teskilata zarar veridiginden/vereceginden emin oldugumuz kisiler varsa, bunlari teskilat otoritesine havale edelim!!

Ülküdasim, kardesimizin sözleri iste bu minval üzredir. Bu konuda düsüncelerini ögrenmek istiyorum. En kisa zamanda mektubunu bekliyorum. Milliyetçi Türkiye'nin kurulmasi yolunda Cenab-i Allah'in yardimcimiz olmasini niyaz eder, hasretlerin sona ermesini dilerim...

Allah yar ve yardimcin olsun...
Tanri Türkü Korusun ve Yüceltsin! (amin)

Ülkücüye Mektuplar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder