1 Şubat 2008 Cuma

Ülkümüzün Hedefi Yüceltmektir

Cumhuriyetin kuruluş ve yükseliş felsefesinin mimarı olan Türk milliyetçileri, millet olmanın ve birlik ruhunun önemi üzerinde durmuşlar, köklü bir tarihin varisi olan büyük Türk milletinin “ebedi bekası” için, vatanı ve devletinin bölünmez bütünlüğü temelinde mücadele etme karar, azim ve iradesine sahip olmuşlardır. Ülkücü Hareket bu fikriyatı benimseyerek, mücadeleyi her zeminde sürdürmekte ve asırlık davamızı 21. yüzyıla damga vuracak şekilde temsil etmektedir.

Merhum Başbuğumuzun “Türkiye’nin Meseleleri” kitabındaki “Biz yurdumuzu aç hürler, tok esirler ülkesi olarak görmek istemeyiz” ifadesi bizden beklenilen işlerin önsözü niteliğindedir. Bu duruş ve şiarsa bizim üslubumuzdur.

Ülkü Ocakları üslubu, hedefi, kitlesi, sistematiği ve işleyişi belli olan, kendisini “var eden” temel dinamiklerle “değer, ufuk ve fikir” geliştiren; yüzde yüz yerli, yüzde yüz milli ve yüzde yüz Türk olan bir ekoldür. Bu milletin, bu vatanın, bu coğrafyanın sorunlarına derman arayan ve nihayetinde tüm insanlığı yeniden “insanlığa” davet eden bu fikriyatın resmi ve vicdani çatısı unutulmamalıdır ki Ülkü Ocakları’dır. Bunu kabul edenler ve ocaklarımızı tercih edenler de diğer tüm ekollerden tercih ve kararları doğrultusunda vazgeçmişlerdir. Ancak bu noktada bir yerin altını çizmek gerekir. Kendi inanç manzumu gereği, kendi tercihlerini belirlemeyi görev bilen bir kişi, diğer tercihleri hemen reddetmemelidir. Bunun anlamı şudur; bizler “Türkiye” söz konusu olduğunda asla “kör karamsarlığı” kabullenmedik. Ümitlerin tükendiği, zorlukların ve engellerin arttığı, tehdit ve tuzakların dört bir yanı sardığı dönemlerde dahi, bizler, Ülkücü Hareketin mensupları olarak “büyük, güçlü ve lider Türkiye” idealinin gerçekleşeceğini haykırdık. Bununla birlikte, akıl, inanç ve azim sahibi olmanın gereği olarak asla Türkiye için çizilen “toz pembe tablolara” ya da “kör iyimserliğe” prim vermedik. İşte bu temelde milli hassasiyetlere sahip olan, düşünen, fikir üreten ve elbette ki “hakikat nazarında” olayları ve olguları çözümlemeye çalışan her insanımızı “değer” kabul ederek bağrımıza bastık. Kişinin bir fikriyata sahip olması, mücadele etmesi, belli bir ideal doğrultusunda tavır, duruş ve çizgi sahibi olması; kendi tercihi dışındaki diğer görüşlerin doğru yönlerini, hakikat nazarında düşünüp dile getirmesine mani değildir. Yeter ki tercihe konu olan işbu fikir veya görüş Türk milletinin “ebedi bekası”na uygun olsun…

Sabırsızlığın, aceleciliğin, tahammülsüzlüğün, şiddetin, yozlaşma ve yabancılaşmanın, ahlaki zaafın, köksüz ve ufuksuz zihniyetlerin, popülistliğin ve toplumsal buhranların iyiden iyiye ülkemizde varlığını hissettirdiği bu dönemde; Ülkücü Hareketin mensupları olarak bu ülke için düşünen insanların tercihlerine önce tahammül, sonra saygı duyacağımızı ve onların doğrularını anlama kararlılığında olacağımızı belirtmek herkesin bilmesi gereken bir ders niteliğindedir.

Tercihlere bu gözle bakan bizlerin, Türk toplumunu meydana getiren her kesim ve cenahta görmek istediğimiz temel niteliklerse; “aç hürlüğe” ve “tok esirliğe” karşı milli şuurla düşünülmesi, “bizi biz yapan” değer, hassasiyet ve mukaddesata bağlı olunması ve bu anlamda bölünmez bütünlük içerisinde “tok hürlük idealinin” benimsenmesidir. Çağrımız sanatçıdan esnafa, politikacıdan sporcuya, çiftçiden işadamına kadar “tok hürler ülkesi” olmaktır. Bu şiar aynı zamanda hem töremizin hem de dinimizin bizden isteğidir. Bu ülkü “tam bağımsız Türkiye” olmanın gereğidir, aynı zamanda Türk dünyasına, İslam dünyasına ve bütün insanlığa medeniyet ufkumuzu göstermek ve yepyeni bir çağı başlatmak amacındadır.

Hareketimizin Başbuğu merhum Alparslan Türkeş de bütün ömrünü, bu gerçeğin milletimize anlatılması ve benimsetilmesi işine vakfetmiştir. Bu uğurda çalışmaksa, politik bir kaygıyla yapılamayacak kadar ulvi bir zahmettir. Bu yalnızca Allah rızasına ulaşmak düşüncesiyle katlanılabilecek bir fikir sancısı ve hayat mücadelesidir. Bu bayrak, kısır iktidar kaygılarının değil, Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin belirttiği üzere “lider ülke Türkiye” sevdasının bayrağıdır.

Bizler “tok hürlük” dediğimiz medeniyet hayalimizin ilk büyük hamlesinin adını “2023 lider ülke Türkiye” koyduk. Bu yoldaki ana hedefimiz, Türk milliyetçilerinin iktidarı ile doğacak, “2023 lider ülke Türkiye” projesini hayata geçirmek ve dünyaya adaleti, huzuru, barışı temellendirecek bir yapıyı oluşturmak olacaktır. Ülkücünün beynindeki hedef ideal budur. Bunun için her Ülkücü hedefine kitlenmeli, bu ideal için sosyal yaşamdaki mücadelesini hızlandırmalıdır. Merhum Başbuğumuzun bu düşünceyi sistemleştirmek için kurduğu en önemli yapılardan birisi de, hiç şüphesiz Ülkü Ocakları’dır. Başbuğumuzun ideallerini yaşatmada liderlik yapan Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin “Ülkü Ocakları yaşatılmalı çünkü Ülkü Ocakları hepimizin yetiştiği kutsal bir ocaktır” ifadesi de, bu hedefteki kararlığı göstermektedir.

Ocaklarımız, Türk milliyetçiliği düşüncesini benimseyenlerin ve bu düşünceyi geniş kitlelere aktarmayı hedefleyenlerin bir araya geldiği, idealist karakteri her şeyden üstün tutan, milliyetçi ve nitelikli insan yetiştirmeyi vatan borcu sayan bir anlayışın sarsılmaz ve yıkılmaz kalesidir.

Ülkü Ocakları’nın hedef kitlesi, Türkiye’mizde ve Türk dünyasında yaşayan gençliktir. Ocaklarımızın kurulduğu günden bu yana taşıdığı temel hassasiyet, Türk milletinin mutluluğu, refahı ve istikbali üzerine odaklanmak olmuştur. Bütün gayretiyse Türk gençliğinin bu amaca uygun şekilde yetiştirilmesidir.

Şüphe yok ki bir milleti millet yapan aslî unsur, sadece aynı toprak parçası üzerinde yaşıyor olmak değildir. Bir milleti millet yapan en önemli unsur, birlikte yaşama iradesi ve azmi içerisinde oluşan kalıcı kültür değerlerinin paylaşımıdır. Bununla birlikte madde ve manada doymuşluğa ulaşmaksa millete bulaşacak nifak virüslerinin başlıca kalkanıdır. Öyleyse, madde ve manada “tok ve hür olmak” esastır.

Bunu gerçekleştirememiş milletlerin tarih sahnesinden silinip gittiği herkesin malûmudur. Bu silinip gitmenin başrolünüyse “açlık” oynamaktadır. “Aç”lıktan kastımız sadece mide açlığı değildir. Kastımız mideyle birlikte beynin ve kalbin de açlığıdır. Öyleyse ekmek kadar bilgiye, yemek kadar şuura, su kadar imana da ihtiyaç vardır. Midenin ve beynin açlığı ortadan kalkınca “tok hürlükten” bahsedilebilir.

Türk milletinin varlık, birlik ve bekası için her türlü çalışmayı yapma azminde olan Ülkü Ocakları; tarihin yoğurarak millî karakterimiz hâline getirdiği unsurları ve kültürel değerlerimizi yaşatmayı temel bir hedef olarak benimsemiştir. Türk dilinin, Türk müziğinin, Türk halk oyunlarının, Türk el sanatlarının millet olma üzerindeki etkisini dikkate alarak, bunları yok sayanlara karşı bir kültür odağı ve sivil inisiyatif olarak da çalışmalar yapmıştır.

Artık, gelecekteki medeniyet tasavvurumuzun bayraktarı olan Ülkücü Türk gençliği de kendisini zorlu geleceğe çok daha iyi hazırlamak durumundadır. Bunun için, her şeyden evvel gelenekten geleceğe uzanan manevi bir köprü konumunda olduğumuzu aklımızdan çıkarmamalıyız. Nesne değil özne olduğumuzu bilmeli ve bu şuurla hareket etmeliyiz. Ülkümüzün tüm insanlık için huzur vaadinde bulunduğunu insanlarımıza göstermeli, medeniyet hayalimizin tüm insanlık için olduğunu anlatmalı ve bu anlayış doğrultusunda kendimizi gelecek için hazırlamalıyız. Biz, köklü geleneğimizi günümüze ve günümüzden geleceğe taşıyan, iman, akıl, irade ve azim sahibi olan ruhun devamıyız. Bu ruh, Orhun’dan Tuna’ya gölge düşüren ecdadımızın, Malazgirt’ten Çanakkale’ye kadar bu vatan toprağına mührünü vuran Alparslan’ların Mustafa Kemal’lerin, Milli Mücadele’den terörle mücadeleye kadar bu vatan toprağını korumak için can veren aziz şehitlerimizin sahibi olduğu asil ruhtur.
Ülkücü gençlik işte bu temelde her türlü gelişme ve soruna karşı duyarlı ve donanımlı olmalı, dünyayı ve Türkiye’yi Türkçe okuma bilgisine ve bilincine sahip bulunmalıdır. Zira 2023 yılının mimarları, lider Türkiye’nin yapı taşları Ülkücü Türk gençliğidir.

Ülkücü Hareket, Orhun kitabelerinde Bilge Kağan’ın şu ifadelerine dikkat kesilmek zorundadır;

“Türk milletinin adı, sanı yok olmasın diye, babam kağanı, anam hatunu yücelten Tanrı, il veren Tanrı, yine Türk milletinin adı, sanı yok olmasın diye, bu defa özümü kağan yaptı. Ben, hali vakti yerinde bir millete kağan olmadım! İçeriden yiyeceksiz, dışarıdan giyeceksiz, güçsüz kalmış, yoksul bir millete kağan oldum. Küçük kardeşim Kül Tegin'le sözleştik. Babamızın kazandığı millet adı, millet sanı yok olmasın diye, Türk milleti için, gece uyumadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tegin ile iki şad ile ölesiye, bitesiye çalıştım. Toplanan milleti ateşe, suya düşürmedim.
Özüm kağan oturduğumda, yerden yere varmış olan millet, öle bite, yayan çıplak, yine geldi. Milleti yüceltmek için on iki savaş yaptım. Sonra, Tanrı yarlıgadığı, kut'um var olduğu için, ölecek milleti dirilttim. Az milleti çok, aç milleti tok kıldım. Giyimsiz milleti giyimli, yoksul milleti bay kıldım. Dört yandaki milletler hep bana tabi oldular. Milleti düşmansız kıldım."

Bu ifadelerde ecdadımızın onurlu duruşu vardır. Bu duruş ve ülkü bugünlerde fazlasıyla özlenir olmuştur.

Bu sebeple, bugün yapılması gereken asıl iş, milletimizi millet yapan değerlerin korunması, yaşatılması ve geleceğe taşınması için gerekli özeni göstermek, çağdaş medeniyetler seviyesine milletimizi yükseltecek olan dinamikleri bir an önce yeniden faaliyete geçirmek ve gerekli çalışmaları başarıyla tamamlamaktır.

Bu milli görev, dün ve bugün olduğu gibi yarın da Milliyetçi Hareketin ve Ülkücü gençliğindir. Çünkü, hiçbir siyasi hareket, bu görevi üstelenecek, bu sorumlulukları taşıyacak birikime, hedeflere ve fikirlere sahip değildir. Bunun için, Türk milletini “ebedi beka” temelinde yüceltme davası ancak ülküdaşlarımın omuzlarında yükselecek ve hedefine varacaktır.

Ülkü Ocakları olarak kutsal hareketimizin başarısı için, şehitlerimizin ruhaniyeti ve necip milletimizin aydınlık yarınları için üzerimize düşen her ne varsa yapacağımızı bu vesileyle yeniden tekrarlamak istiyorum.

Sonuç olarak; biz milletimize tok hürlüğü yakıştırıyor ve bunu tercih ediyoruz. Bunun Milliyetçi Hareket ve Ülkü Ocakları’yla mümkün olacağını düşünüyor ve tercihimizi bu çatı altında bulunmakla belirliyoruz.

Ayrıca aralık ayı içerisinde rahmet ve minnetle andığımız büyük Türkçü Hüseyin Nihal Atsız’ın, kıymetli dava adamı Ali Metin Tokdemir’in, yokluğunu her an hissettiğimiz büyük münevver Seyit Ahmet Arvasi’nin ve daha nice feragat ve fedakârlık timsali dava adamlarının ruhları şad olsun diyor, mekânlarının cennet olmasını Yüce Yaradan’dan niyaz ediyorum.

2008 yılının Türk milleti ve tüm insanlık için hayırlar getirmesi ümit ediyorum.

Allah yar ve yardımcımız olsun.

TANRI TÜRK’Ü KORUSUN.

(Harun ÖZTÜRK - Ülkü Ocakları Genel Başkanı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder